Tiyatro Tarihi - Ortaçağ'da Tiyatro PDF

Title Tiyatro Tarihi - Ortaçağ'da Tiyatro
Author Sezgin Özteke
Pages 5
File Size 515.8 KB
File Type PDF
Total Downloads 375
Total Views 616

Summary

Sezgin Özteke – B.E.Ü.D.K. Tiyatro Anasanat Dalı Lisans 1 Ortaçağ’da Tiyatro Antik Yunan Uygarlığında tiyatronun önemi artmış ve dionysos şenlikleri yarışma formatına dönmüş ve 3 tragedya ve 1 komedya yazım şartı ile oyunlar yazılmış tiyatro geliştirilmişti. Etrüsklerin kıyıdaki şehir anlamına gelen...


Description

Sezgin Özteke – B.E.Ü.D.K. Tiyatro Anasanat Dalı Lisans 1 Ortaçağ’da Tiyatro Antik Yunan Uygarlığında tiyatronun önemi artmış ve dionysos şenlikleri yarışma formatına dönmüş ve 3 tragedya ve 1 komedya yazım şartı ile oyunlar yazılmış tiyatro geliştirilmişti. Etrüsklerin kıyıdaki şehir anlamına gelen Roma’yı kurmaları ile Antik Yunan Dönemi, Roma’ya evrilmişti. Roma’daki refah seviyesi ve ticaretin yoğun olmasından dolayı Roma doyumsuz bir toplum halindeydi, insanlar sadece gerçek olanla ilgileniyordu. Roma döneminde Antik Yunandaki tragedya ve komedya yazılmaya devam ediyor fakat Roma döneminde tragedya Antik Yunandaki kadar ilgi görmüyordu. İnsanların doyumsuzluğu ve şehvet düşkünlüğünden dolayı halk tragedyalara inanmıyordu… Roma İmparatorluğunun sürekli savaşması ve sınırlarını genişletmesi kendi sonunu hazırladı, Roma İmparatorluğu M.S 476’da merkezi otoritenin zayıflaması ve sınırların genişlemesi yüzünden ikiye ayrıldı Doğu ve Batı Roma olarak, aynı zamanda bu tarih Ortaçağ’ın başlangıç tarihi oldu. Pagan inanca sahip Roma İmparatorluğu 4. Yy’da yayılmakta olan tek tanrılı din olan Hıristiyanlığı Resmi olarak kabul etti. Roma İmparatorluğunda başlangıçta fazla bir etkisi olmayan Hıristiyanlık dini, ilerleyen zamanlarda dünya’ya hakim olacaktı. Bir pagan inancının ürünü olan Tiyatro işte bu zamanlarda yükselen varlığını yitirmeye başladı. Roma dönemindeki 2.yy’dan beri varlığını sürdüren mimus ve pantomimus oyunları, başlangıçta Kilisenin hedefi haline geldi. Çünkü bu mimus ve pantomimus oyuncuları halkı seks şehvetine boğuyor, eğlendiriyor ve güldürüyordu. Kilise eğlenmenin günah olduğunu bu dünyaya acı çekmek için gelindiğini savunuyor ve halka eğlenmemelerini, gülmemelerini öğütlüyordu. Bu yüzden Mimus ve Pantomimus oyuncuları Kilise yüzünden birincil hedef haline geldiler, bu oyuncular ise kendilerine çekidüzen vermek yerine tam tersini uyguladılar. Seyircilerini kaçırmamak için Hıristiyanlar tarafından kutsal sayılsın ya da sayılmasın, her türlü değeri, kurumu alaya almaktan çekinmediler, oyuncular bu özgür yaşam biçimi içinde daha tutucu, kendilerini bu tür eğlencelerden ve yoz ilişkilerden sakınan, bu davranışları kınayan Hıristiyanların üzerine titredikleri kavram ve törenlerine dil uzatmaktan oyun malzemesi yapmaktan çekinmediler. Kilisenin tepkisi sert oldu. İlk olarak papaz sınıfına, sonra cemaate, önce Pazar ve yortu günlerinde sonrasında ise tümüyle tiyatroya gitmek yasaklandı. Oyuncular toplum dışı ilan edildi, herhangi bir Hristiyan’ın oyuncu olması ya da bir oyuncuyla evlenmesi durumunda “Aforoz” edileceği duyuruldu. Gösterilerin yasaklanması için ne gerekiyorsa yapıldı ve sonunda Kilise, Roma yönetiminin tümüyle Germenlerin eline geçmesiyle ortaya çıkan yönetim değişikliğinden de yararlanarak Günah yuvası olarak ilan ettiği tiyatroları ve düzeni din dışı temsilleri kapatmayı başardı. Oyuncuları da Roma’dan sürdüler. Roma İmparatorluğunun ikiye bölünmesi sonrasında batı romada otorite boşluğu oluşmuştu. Romadaki Toprak sahipleri kendi topraklarını çalışanlar alarak işletmeye başlamıştı. Kendi topraklarını işlettikleri bu yerde kendi ekonomik sistemlerini kurmayı başarmışlardı. İşte bu düzen ise Feodalizmi doğurdu. Başlangıçta çok normal olan sonrasında beylikler haline geldi ve toprak sahibi kişilerin otorite sahibi olmalarına yol açtı. Feodal sistemde halk daha fazla cahil kaldı ve kilise halkın cehaleti ve dinin kutsallığını kullanarak büyük otorite haline geldi. Kilisenin büyük bir otorite haline gelmesi ise Skolastik Düşünceyi ortaya çıkardı, cahil kalan halk sorgulayamıyor, düşünemiyor ve boyun eğmek zorunda kalıyordu çünkü saat/zaman, matematik, okuma-yazma gibi kavramlar elinden alınmıştı. Tek doğru olanın İncil olduğunu savundu ve doğruları yalnızca onlar öğretmeye başladılar. 1

Sezgin Özteke – B.E.Ü.D.K. Tiyatro Anasanat Dalı Lisans 1 Ortaçağ’da Tiyatro Dini otorite, gelişmemiş insan düşüncesinin en kolay etkilenebileceği ve denetim altında tutabileceği inançlar üzerine kurulmuştur. Din, ortaya koyduğu görüş ve yargıları tartışmayan; kendisinin verdiği bilgilerle, açıklamalarla yetinmesini bilen; soru sormayan, kuşku duymayan, alınyazısına katlanmasını bilen; toplumsal konumunu değiştirmeye kalkışmayan; sorunu ne olursa olsun baş kaldırmayan; yap denileni yapan; yasaklamalardan uzak duran insanlardan oluşan; statik bir toplum düzeni istemektedir. Bu dünyanın geçici bir sınav yeri sayılması; asal mutluluğa öteki dünya da kavuşacağı ilkesi, bu düzen anlayışının temelini oluşturmaktadır. Toplum düzeni üzerinde egemen olan dini otoritenin bu yaklaşımıyla birlikte belirlenen atmosferin dışına çıkma eğilimleri ve bu eğilimleri desteklediği kanısına varılan güçler toplum ahlakına aykırı bulunmakta ve dışlanmaktadır. İşte bu yüzden Ortacağ’ın en etkin otoritesince yasaklanmış olması kuşkusuz tiyatro sanatının bütünüyle ortadan kalkması gibi bir anlama gelmemektedir. İnsanın doğasında var olan taklit etme, oynama ve oynananı seyretme güdüsü Ortaçağ’ın tüm yasaklamalarına ve cezalandırmalarına karşın yine de kendisine çıkış yolları bulmuş olmalıdır. Mimus ve Pantomimus gibi yoz duyguları kullanarak her şeyi bir sulandırma ve alay malzemesi olarak kullanan türler terkedilmiş olsa da, içinde dramatik öğeler taşıyan küçük gösterilerin, dağınık ve düzensiz bir şekilde ortaçağ toplu eğlencelerinde kaçamak temsiller verdiği kabul ediliyor. Bu karanlık süreç üzerine ancak varsayımlar ileri sürebilen incelemeciler eski Mimus ve Pantomimus oyuncularının yasaklama ve sürgün kararından sonra küçük gruplar halinde Avrupa’nın pek çok yöresine dağıldıklarını pek çok kişiyi de kendi mesleklerine çekerek varlıklı kişilerin evlerinde, şatolarda, kral saraylarında, soylu kişilerin konaklarında, hanlarda, kırlarda, Pazar yerlerinde, panayırlarda, meydanlarda masallar anlatarak, soytarılıklar yaparak, eski oyunlarından kaçamak pasajlar oynayarak, seyircilerini eğlendirmek ve yaşamlarını sürdürebilmek için gerekli parayı kazanmak yoluna gitmiş olmalıdırlar. 4.Yy’da yasaklanmaya başlayan din dışı tiyatro gösterileri 7.yüzyıldan itibaren tamamen yasaklanmıştı. Kiliselerde incilden bölümlerin resimleri sadece cahil halka resmediliyordu, ilerleyen zamanlarda kilise camlarına İsa’nın doğuşundan itibaren yer alan çizimler vardı. Kiliselerde Saat ve Mass ayinleri yapılıyordu. Mass, ekmek ve şarap ayini, ekmek İsa’nın eti ve Şarap insanını temsil ediyordu. Saat ayininde ise İncilin çeşitli bölümlerinin resminin canlandırılması yapılıyordu. Mass ve Saat ayinlerinin halkın dikkatini çekmesi üzerine kilise yeniden tiyatronun gücünü kullanmaya başladı henüz 4.yyda pagan inancının bir ürünü olarak yasakladığı “din dışı tiyatro” sanatını 11. Yüzyılda dinsel tiyatro adıyla kiliselerde oynanmak üzere serbest kıldı. Bilinen ilk söze dayalı oyun Quem Queritistir. Quem Queritis’in doğuşu ise böyle olmuştu; Dinsel törenlerin en etkin öğelerinden biri sayılan Kilise koroları 6. Yüzyıldan başlayarak Papa Büyük Gregorius’un hazırlamış olduğu bir Antiphonarium modelini uygulamaya başladılar. Çeşitli yortularda söylenmesi gereken karşılıklı ilahiler derlemesi anlamına gelen antiphonarium’da koro ikiye ayrılıyor, bir bölümün makamla söylediklerine öteki bölüm yine makamla karşılık veriyordu. Bir tür diyalog biçimine sokulan bu ilahiler demeti bazen koro başı ile koronun tamamı arasında da kurulabiliyordu. Kilislerde okunan İlahilerin başına, ortasına ve sonuna bir çok eklemekler yapılmaya başlanmış; bu sözlü ve makamlı eklemelere Trope adı verilmiştir. İlerde Kilise tiyatrosu’nun kaynağını oluşturacak olan Trope’de bu gelişim içinde ortaya çıkar.

2

Sezgin Özteke – B.E.Ü.D.K. Tiyatro Anasanat Dalı Lisans 1 Ortaçağ’da Tiyatro İncil’de anlatılan bir olay üzerine kurulmuş olan bu Trope, Paskalya Yortusun’da ayinlerde okunmak üzere oluşturulan bir diyalog parçasıdır. Çarmıh’ta can vererek mezara konan İsa’nın gövdesinin Tanrı katına yükselişini; geriye cesedin sarılı olduğu bezlerden başka bir şey kalmadığını anlatan bu diyalog; mezara gelenler ile göksel yaratıklar arasındaki konuşmanın ilk tümcesiyle adlandırılmış ve büyük ün kazanmıştı. (Başlangıçta herhangi bir hareket tasarımı yapılmadan, yalnızca diyalog düzeniyle bir Trope olarak yazı lan bu sahne oldukça basit bir yapı gösteriyordu: Kilise’nin papazı, Missa ayinini kutlamak için sunağa yaklaşırken, koronun bir bölümü: Quen Quaeritis in Sepulchoro, O Christocolne ( Mezarda kimi arıyorsunuz ey Hıristiyanlar) diye soruyor; koronun öteki bölümü de : Isenun Nazarenuna …. ( Çarmıha gerilmiş olan İsa’yı, ey göksel yaratıklar) diye yanıtlıyordu. Sözü tekrar alan birinci bölüm: Non Est Hic, Surrexit Sicut Pranedixeral. Ile Nuntiate Quiet Surrexil de Sepulchoro ( O burada değil, önce söylediği gibi göğe yükseldi. Gidin haber verin ki o mezardan göğe yükseldi) diyerek trope’yi tamamlıyordu.)

Quem Queritis’in doğuşuyla birlikte Miracle ( Mucize ) Oyunları başladı. Miracle Oyunları Cemaatin işittiklerinden çok gözünün önünde canlandırılanlara karşı daha ilgi göstermesi; bu tür gösterilerin düzenlendiği yortularda, kiliselerin her zamandan daha fazla dolup taşması; daha da önemlisi Kilise’nin halka iletmek istediği mesajların bu yöntemle daha çok akılda kalır olması; Katolik Kilisesi yetkili kişilerinin gözünden kaçmadı. Tiyatro sanatının var olmasından bu yana bilinen, geniş halk kitlelerini etkileme gücünden daha geniş ölçüde yararlanmayı düşünen kilise bu gösterileri giderek geliştirmek yolunu benimsemeyi uygun gördü. Birbiri ardından temsil edilecek sahnelerin oynanabilmesi için çok sayıda oyuncuya gereksinim duyulmaktaydı. Bütün oyuncuların rahipler arasından sağlanması olanaksız hale gelmişti. Oyunların giderek zenginleştirilmesi, uzaması, rol alacak kişilere olan gereksinim artması, masrafların büyüklüğü, nihayet Tanrı adına yapılan bu işten doğacak sevaplardan pay alma duygusu, Ortaçağ Esnaf loncalarının, oyunların hazırlanma işlerini ve masraflarını üstlenmesi getirdi. Kilise de giderek başlı başına bir hazırlık ve uzun uğraşlar gerektiren bir kimliğe bürünen dinsel gösterilerin denetimiyle ilgilenmeyi daha uygun buldu. Böylece halktan kimseler, siviller dini oyunlarda rol almaya başladılar..Bazı esnaf loncalarının kendi başlarına oyun çıkarmaları dini makamların ilgisini çekmeye başlamış ve zamanla temsileri; esnaf loncalarına, şehir ve kasa beledediyelerine bırakmaya başladılar. Başlangıçta latince dil kullanılmıştır, sonra oynanan yere göre ulusal dilde parçalar girmeye başlamış ve zamanla latince tümüyle ortadan kalkmıştır. Oyunlar açık havada oynanmıştır, hatta Aralık ayında Noel’de oynanan oyunlar Aralık ayı sebebiyle hava şikayetinden Mayıs ve Haziran aylarına kaydırılmıştır. Oldukça Ciddi konuları işleyen Miracle oyunlarının içlerine zamanla küçük güldürü sahnelerinin eklendiğini de biliyoruz. Miracle’da oyunlar öykünün gelişim çizgisi İncil’de belirtildiği gibi işlenmesi zorunluluğu bulunmaktaydı. Fakat İncil’de tam olarak değinilmeyen yan olaylarda küçük güldürü sahneleri, oyuncular veya bilinmeyen yazar tarafından oyuna sokuldukları için , Ortaçağ’da oyun yazarlığının gelişimi için özgün ve önemli bir adımdır. (Örneğin Tufan oyununda Nuh Peygamber’in karısı gemiye hemen binmesi için yapılan uyarılara aldırmadan komşularıyla dedikoduya devam eder. Israr edilince de ancak dedikodu arkadaşları gelince gemiye bineceğini söyleyip durur. Sonunda Nuh karısını zorla gemiye tıkmak zorunda kalır. İncil’de hiçbir ayrıntısı verilmeyen Nuh’un karısı İngiliz toplumunda, kırsal kesimde sık rastlanan dedikoducu kadın tipinin özelleriyle işlenerek oyuna gü ldürücü bir renk katmak amacıyla eklenmiştir. Yine İsa’nın doğumuyla ilgili bir oyunda da İncil’de anlatılanlarla hiç ilgisi olmayan güldürü sahnesinin eklendiği görülür: Çoban Mak, çaldığı kuzuyu evine getirir. Karısı, kuzuyu saklamak için onu bir bebek

3

Sezgin Özteke – B.E.Ü.D.K. Tiyatro Anasanat Dalı Lisans 1 Ortaçağ’da Tiyatro gibi kundaklayıp beşiğe yatırır. Kuzunun sahibi Mak’ın kulübesine gelince kuzuyu gerçekten bebek sanır. Bebeği öpmek için beşiğe eğildiği zaman gerçeği anlar. Bunun üzerine çobanlar Mak’ı bir battaniyeye koyup havaya hoplatarak şakadan cezalandırırlar. İsa’nın doğumuyla uzaktan yakından ilgisi olmayan bu küçük güldürü sahnesi yine İngiliz kırsal kesiminde sık rastlanan hayvan hırsızlığı olaylarının küçük bir benzetmesi olarak oyuna yansıtılmıştır. Nitekim çobanın cezalandırılmasından hemen sonra sahneye bir melek gelir ve İsa’nın doğduğunu müjdeler.)

Miracle oyunları oynanırken bazı eleştirmenler dini makamlara insanlar eğlemek için gidiyor, eskisi gibi vaaz ve dua için oyun izlemiyor, İsa’nın yaşamı eğlence yapılamayacağını dile getiriyorlar fakat dini makamlar pek kulak asmıyor. Kutsal kitapta anlatılan mucizeler halkın gözleri önünde, çağın olanak verdiği mekanik sahne etmenlerinin hemen tümü kullanılarak, hatta yenileri icat edilerek canlandırılmaya çalışılıyordu. Böylece adı açık açık Tiyatro olarak konulmasa bile, Kilisenin: Bilgisiz kişilerin ve rahiplik yolundaki acemilerin inançlarının güçlendirilmesi için düzenlediği bu oyunlar giderek gelişti, yaygınlaştı. Halkın gösterdiği olağan üstü ilgi, oyunların giderek daha da uzamasına, yeni ve daha etkileyici sahneleme yöntemlerinin araştırılıp bulunmasına yol açtı. Kutsal kitapta anlatılanlar üzerine kulaktan dolma bilgiye sahip binlerce kişi, onların canlandırılmasının gerçekleştirildiği gösterileri izlemek için kutsal yortu günlerinde, oyunların düzenlendiği kasaba ve kentlerin meydanlarını, sokaklarını doldurmaya başladılar. Çevredeki yerleşim alanlarından gelenlerle oyunları düzenleyen kent ya da kasaba tam bir bayram havasına bürünüyor; ticari ilişkiler de ister istemez canlanıyordu. Loncaların, gösterilerin daha parlak gelmesi için bunca gayret ve para sarf etmelerini; oyunlar nedeniyle kente gelenlerle canlanan ticari ilişkilere bağlamak da yanlış olmayacaktır. Oyun sırasında güvenliği ve düzeni sağlamak; oyunlara gelecek büyük ve önemli kişileri ağırlamak ve oyunların nerelerde oynanacağını saptamak; belediyenin görevleri arasındaydı. Loncalar ise sahnelerin hazırlanması, sahneler arabalar üzerinde verilecekse bu arabaların kiralanması, temizlenmesi, onarılması, düzenlenmesi; oyuncuların bulunması, kostüm ve diğer gereçlerin sağlanması; provalar sırasında oyuncuların ağırlanması; ücretlerinin karşılanması vb. görevler üstlenmekteydiler. Oyuncular meslekten kişiler değil lonca üyesi olan amatör kişilerdi. Bununla birlikte oynadıkları rolün önemine ve zorluğuna göre belli bir ücret aldıkları da bil iniyor. Oyunlarda dekordan çok kostüme ağırlık verildiğini yapılan harcamaların günümüze kalan kayıtlarından öğreniyoruz. Morality (İbret) Oyunları Miracle oyunlarının canlı, etkili atmosferiyle dinamik, neşeli halk farsları arasında yer alan Morality oyunları, vicdan, öğrenme ve ahlak konularındaki Ortaçağ eğilimlerinin en güçlü göstergelerinden birini oluştururlar. (Olaylar dizisinin ve karakterlerin oluşturulmasında alegorilerden ve ortaçağ vaaz kalıplarından yararlanan bu oyun türü en çok İngiltere’de, özellikle de Ortaçağ’dan Elizabeth dönemi tiyatrosuna geçiş evresinde güçlü etkilerde bulunmuştur.)

Miracle oyunları, kutsal kitapta anlatılanları, yani peygamberleri, öteki dünyayı, cenneti, cehennemi, İsa’nın, Azizlerin çevresinde oluşan dinsel öykü ve mucizeleri canlandırıyordu. Ne var ki öteki dünyanın ürkütücü azaplarını, şeytanın doğru yoldan ayırmak için insanın önüne serdiği şeylere kaptırmaması gerektiğini, öldükten sonra bu dünyada yaptıklarının hesabını vermek zorunda olduklarını; kısaca Kilise’nin temel davranış ilkeleri konusundaki öğütleri içeren Papazlar Kiliseler

4

Sezgin Özteke – B.E.Ü.D.K. Tiyatro Anasanat Dalı Lisans 1 Ortaçağ’da Tiyatro anlatıyordu fakat tiyatronun etki ve gücünü gördükleri ve bildikleri için birde; Morality oyunlarını çıkardılar. Morality oyunlarında başı çeken üç temel tema vardır. Psychomachia adı verilen ve insanın daha yaşarken ruhunda ortaya çıkan İyi – Kötü çatışması, Ölümün gelişi ya da ecel saatinin çalmasının hemen ardından gelen yargılanma ile ölen ruh için Merhamet ve Barış, Gerçek ve Adalet arasında geçen tartışmalar… (1425-1430 yıllarında oynandığı sanılan: The Castle Of Perseverance (Azim Şatosu) adlı oyun, bu türün elimizde bulunan ilk örneği sayılmaktadır. Uzunluğu 3600 dizeye ulaşmaktadır.)

KAYNAKÇA: MURAT TUNCAY – EVERYMAN OSCAR BROCKETT – DÜNYA TİYATRO TARİHİ ÖZDEMİR NUTKU – DÜNYA TİYATRO TARİHİ - 1

5...


Similar Free PDFs