AHMET HAMDİ TANPINAR'IN ABDULLAH EFENDİ'NİN RÜYALARI ADLI HİKÂYESİNDE PSİKANALİTİK MOTİFLER PDF

Title AHMET HAMDİ TANPINAR'IN ABDULLAH EFENDİ'NİN RÜYALARI ADLI HİKÂYESİNDE PSİKANALİTİK MOTİFLER
Author M. Furkan SOYDABAŞ
Pages 55
File Size 468.3 KB
File Type PDF
Total Downloads 30
Total Views 179

Summary

Lisans Tezi AHMET HAMDİ TANPINAR’IN ABDULLAH EFENDİ’NİN RÜYALARI ADLI HİKÂYESİNDE PSİKANALİTİK MOTİFLER Muhammed Furkan SOYDABAŞ TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI BÖLÜMÜ 29 Mayıs Üniversitesi, İstanbul Mayıs, 2019 Danışman: Dr. Öğr. Üyesi Alphan Yusuf AKGÜL İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Lis...


Description

Lisans Tezi

AHMET HAMDİ TANPINAR’IN ABDULLAH EFENDİ’NİN RÜYALARI ADLI HİKÂYESİNDE PSİKANALİTİK MOTİFLER

Muhammed Furkan SOYDABAŞ

TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI BÖLÜMÜ 29 Mayıs Üniversitesi, İstanbul Mayıs, 2019

Danışman: Dr. Öğr. Üyesi Alphan Yusuf AKGÜL

İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Lisans Bitirme Tezi Yönetmeliği Uyarınca Bölüm LİSANS BİTİRME TEZİ Olarak Hazırlanmıştır

BEYAN

Bu tezin yazılmasında bilimsel ahlak kurallarına uyulduğunu, başkalarının eserlerinden yararlanılması durumunda bilimsel normlara uygun olarak atıfta bulunulduğunu, kullanılan verilerde herhangi bir tahrifat yapılmadığını, tezin herhangi bir kısmının bu üniversite veya başka bir üniversitedeki başka bir tez çalışması olarak sunulmadığını beyan ederim.

Muhammed Furkan SOYDABAŞ 31/05/2019

iii

ÖZET

Bu çalışmada Ahmet Hamdi Tanpınar’ın (1901–1962) Abdullah Efendi’nin Rüyaları (1943) adlı hikâyesini Sigmund Freud’un (1856–1939) öncüsü olduğu psikanaliz ve sonrasında gelişen psikanalitik edebiyat eleştirisi çerçevesinde inceleyeceğiz. Eserin ana karakteri Abdullah Efendi’nin bilinçdışını, rüyalarını ve bastırılmış cinsel isteğini psikanalitik motifler ışığında değerlendireceğiz. İki bölüme ayırdığımız bu tezin ilk bölümünde psikanaliz ve psikanalitik edebiyat eleştirisi hakkında bilgi verilecek ve ikinci bölümünde Abdullah Efendi’nin Rüyaları adlı hikâyenin psikanalitik motifler ile incelenmesi yer alacaktır.

Anahtar Kelimeler: psikanaliz, rüya, bilinçdışı, id, ego, süperego

iv

ABSTRACT

In this study, we will analyze Ahmet Hamdi Tanpınar's (1901–1962) story of Abdullah Efendi'nin Rüyaları (1943) according to Sigmund Freud’s (1856–1939) psychoanalysis and psychoanalytic literary criticism which developed after his psychoanalytic aproach. The main character of the work Abdullah Efendi and his unconscious, dreams and repressed sexual desire will be evaluated in terms of psychoanalytic patterns. This thesis will be divided into two parts. In the first part of this thesis, informations will be given about the psychoanalysis and psychoanalytic literary criticism, and in the second part, we will analyze the story of Abdullah Efendi’nin Rüyaları with its psychoanalytic patterns.

Key Words: pschoanalysis, dream, unconscious, id, ego, superego

v

ÖNSÖZ

Bu çalışmada Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Abdullah Efendi’nin Rüyaları (1943) adlı hikâyesi Sigmund Freud’un psikanaliz kuramı ve sonrasında gelişen psikanalitik edebiyat eleştirisi çerçevesinde incelenecektir. Freud’un psikanaliz kuramı ile edebiyatı da etkileyen bazı kavramlar ortaya çıkmıştır. “Rüya”, “bilinç”, “bilinçdışı”, “id”, “ego”, “süperego” ve “bastırılmış istekler” bu kavramların bazılarıdır. Tanpınar’ın bu eserinin ana karakteri olan Abdullah Efendi bu kavramlar doğrultusunda incelenmeye yatkın bir üslupla çizilmiştir. Tanpınar’ın eserlerinin büyük bir bölümünde insan ve insan psikolojisi üzerinde durulduğu söylenebilir. Genel anlamda onun hikâyeleri de psikolojik tahlil ve çözümlemeler yapılmasına olanak sağlamaktadır. Biz de tezimizde Tanpınar’ın kısa bir roman sayılabilecek hikâyesi Abdullah Efendi’nin Rüyaları adlı eserini psikanalitik motiflerin yardımıyla inceledik. Bu tezi yazmam konusunda başta danışmanım Dr. Öğr. Üyesi Alphan Akgül hocama, bölüm başkanımız Prof. Dr. Ayşe Emel Kefeli hocama, Doç. Dr. Arzu Atik hocama, Abdullah Esen hocama, yakın arkadaşlarım Abdullah Burak Çelikten ve Şamil Çökeler’e, beni hep destekleyen aileme ve adını sayamayacağım diğer hocalarım ve arkadaşlarıma sonsuz şükranlarımı sunarım.

vi

İÇİNDEKİLER

BEYAN…………………………………………………………………………………iii ÖZET……………………………………………………………………………………iv ABSTRACT………………………………………………………………………..........v ÖNSÖZ………………………………………………………………………………….vi GİRİŞ…………………………………………………………………………………….1 BÖLÜM I: PSİKANALİZ ve PSİKANALİTİK EDEBİYAT ELEŞTİRİSİ……………6 1.1. TOPOGRAFİK MODEL……………………………………………………9 1.2. YAPISAL MODEL………………………………………………………..11 1.3. PSİKANALİZ VE RÜYA………………………………………………....13 1.4. BAĞLANMA TEORİSİ ve ENDOCEPT KAVRAMI ÇERÇEVESİNDE RÜYA, EBEVEYN ve ÇOCUK İLİŞKİSİ………………..................................15 1.5. EDEBİYAT ve PSİKANALİZ…………………………………………….19 BÖLÜM II: ABDULLAH EFENDİ’NİN RÜYALARI‘NDA PSİKANALİTİK MOTİFLER…………………………………………………………………………….22 SONUÇ…………………………………………………………………………………45 BİBLİYOGRAFYA……………………………………………………………….........47

vii

GİRİŞ

Bu çalışmada Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Abdullah Efendi’nin Rüyaları (1943) adlı hikâyesini Sigmund Freud’un öncüsü olduğu psikanaliz ve sonrasında gelişen Psikanalitik Edebiyat Kuramı çerçevesinde inceleyeceğiz. Bu incelemeyi yaparken “bilinç”, “bilinç öncesi” ve “bilinçdışı”nı içeren topografik modeli, “id”, “ego” ve “süperego”dan oluşan Yapısal Model’i, Freud’un Rüya Yorumları kitabını göz önünde bulundurarak, rüya ile edebi eser ilişkisini, Bowlby ve Ainsworth tarafından geliştirilen “Bağlanma Teorisi” ile açıklayacağımız anne-çocuk ilişkisini, Arieti’nin endocept kavramını ve Oğuz Cebeci’nin endocept örneği olarak tanımladığı Tanpınar’ın anılarını ve son olarak psikanaliz ile edebiyat arasındaki ilişkiyi aktaracağız. Bu kavram ve teorileri Abdullah Efendi’nin Rüyaları adlı hikâyeyi incelerken kullanacağız. Bunun yanı sıra

Tanpınar’ın

hatıralarının

incelediğimiz

hikâyeye

olan

yansımalarını

da

değerlendireceğiz. Çalışmamızda Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Abdullah Efendi’nin Rüyaları adlı hikâyesini yazarın hayatını da ele alarak incelememiz gerekmektedir. Bu doğrultuda kısaca Tanpınar’ın hayatına değineceğiz. Ahmet Hamdi Tanpınar, Ömer Faruk Akün’ün verdiği bilgilere göre 23 Haziran 1901’de İstanbul Şehzâdebaşı’nda dünyaya gelir. 1 Tanpınar, babasının memur olması sebebiyle sıklıkla şehir değiştirmelerine bağlı olarak okul değiştirmek zorunda kalır. İstanbul’da Ravza-i Maarif’te başladığı okul hayatı Sinop, Siirt ortaokullarında Vefa,

Ömer Faruk Akün, Ahmet Hamdi Tanpınar, İstanbul: İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, C.XII, 1962, s. 2. 1

1

Kerkük ve Antalya liselerinde devam eder. 2 Bu yer değiştirmeler sırasında annesi Musul’da tifüs hastalığına yakalanarak vefat eder. On dört, on beş yaşlarında iken annesini kaybetmiş olması Tanpınar’ın üzerinde derin izler bırakır.3 İnceleyeceğimiz hikâyesinde de bu derin izlere rastlamaktayız. Çok sayıda Avrupa ülke ve şehirlerini gezen Tanpınar, bu şehirlerde tanıştığı yazarlardan, düşünürlerden, edebiyatçılardan, şâirlerden, bilim adamlarından, okuduğu kitaplardan, katıldığı sempozyum ve gezdiği müzelerden etkilenmiş ve buradan edindiği tesirler onun eserlerine de yansımıştır. Sayısız musiki, resim, heykel, mimari unsurları ile bunlara ve zamana, rüyaya ait imajlar; edebiyatta, sanatta, felsefe ve sosyolojide, psikolojide doğmuş olan yeni akımlar onun eserlerinin dokusunu yapar. İçinde bulunduğu çevre de kendisine malzeme olarak seçtiği insan çeşitliliği için zengin bir kaynak teşkil eder. 4

Kendisinden “Meyve bahçelerinde dolaşırken yavaş yavaş bir hülya adamı oldum”5 diyerek bahseden Tanpınar, şâir, hikâyeci, romancı, deneme ve makale yazarı, edebiyat tarihçisi ve kültür adamı olarak karşımıza çıkmaktadır. Tanpınar, Yaşadığım Gibi adlı eserinde yaşadığı dönem ve hayatı hakkında şöyle bahseder: Cesaret edebilseydim, Tanzimat’tan beri bir nevi Oedipus kompleksi, yani bilmeyerek babasını öldürmüş olmanın kompleksi içinde yaşıyoruz, derdim. Muhakkak olan bir taraf varsa, eskinin hemen yanı başımızda, bazen bir mazlum, bazen kaybedilmiş bir cennet, ruh bütünlüğümüzü sağlayan bir hazine gibi durması, en ufak sarsıntıda serap parıltılarıyla önümüzde açılması, bizi kendine çağırması, bunu Yunus Balcı, Bir Sanatkârın Bilim Adamı Olarak Portresi: Ahmet Hamdi Tanpınar, Ankara: Turkish Studies İnternational Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish and Turkic, Volume 4/1-1, 2009, s. 6. 3 Akün, Tanpınar, s. 3. 4 Balcı, Tanpınar, s. 10. 5 Mehmet Kaplan, Tanpınar’ın Şiir Dünyası – Antalyalı Genç Kıza Mektup, İstanbul: Dergâh Yayınları, 1982, s. 255. 2

2

yapamadığımız zamanlarda da hayatımızdan bizi şüphe ettirmesidir. Tereddüt ve vicdan azabı… 6

Tanpınar, Avrupa seyahatlerinde Freud’un psikanaliz kuramı ile tanışmıştır. Bu sebeple özellikle hikâyelerinde olmak üzere diğer birçok eserinde psikoloji biliminin getirdiklerini, sosyoloji, tarih, antropoloji ve felsefe gibi birbirini tamamlayan diğer bilimleri de kullandığı görülmektedir. Tanpınar’ın basılan ilk hikâye kitabı olan Abdullah Efendi’nin Rüyaları (1943) da dahil olmak üzere diğer hikâyelerinin çoğunda da karşılaştığımız en dikkat çeken kavram “rüya” kavramıdır. Bunda kaynağının Paul Valéry olduğunu belirten Tanpınar, bu meselenin kendisini Freud’a ve diğer psikanalistlere götürdüğünü söyler.7 Bu kavram vasıtasıyla hikâye karakterlerinin geçmiş yaşantıları psikanalitik çerçevede incelemeye açıktır. Tahir Alangu’nun, Tanpınar’ın “rüya” kavramını nasıl kullandığını anlattığı şu satırlara değinmek gerekir: Onun kişileri, bizim gerçeklerimizin anlattığı günlük yaşamayı sürdürmezler. Bütün eşya ve manzaraların, hayatın ardında, kendi hasta muhayyilelerinin yarattıklarını görürler. Psikanaliz seanslarındaki boşalma sayıklamalarının notlarında görülen, mantık bağlantılarından uzak, bazen sürrealist ressamların tablolarında seyrettiğimiz suçluluk saplantılarının geniş bir tasvirini, bunların gözlerinden seyrederiz. 8

Kendi kaleminden felsefe ve psikoloji bilimlerine bakış açısını şöyle anlatır: “Bergson’un zaman telakkisinden,

Freud’un

insan hayatına

getirdiği

hususi

aydınlıklardan sonra şiir ve roman elbette eski şeklinde devam edemez…” 9 Yine başka bir yazısında Freud ve Bergson hakkında şu ifadeler geçmektedir: “Freud ile Bergson’un

Ahmet Hamdi Tanpınar, Yaşadığım Gibi, İstanbul: Dergâh Yayınları, 1996, s. 38-39. Balcı, Tanpınar, s. 12. 8 Tahir Alangu, Cumhuriyetten Sonra Hikâye ve Roman, C.3, İstanbul: İstanbul Matbaası, 1965, s. 585. 9 Tanpınar, Yaşadığım Gibi, s. 296. 6 7

3

beraberce paylaştıkları bir dünyanın çocuğuyuz. Onlar bize sırrı insan kafasında, insan hayatında aramayı öğrettiler.”10 Tanpınar’ın rüya kavramını nasıl anlamlandırdığını görmek amacıyla onun şu ifadelerini hatırlamak gerekir: Öteden beri rüyanın ikinci bir hayat olduğu söylenir. "İç içe iki oda gibi, uyanık hayat ile rüya hali yan yana" dururlar. Dramın kahramanı maddeden ziyade ruh olduğu için, birinden öbürüne çok çabuk geçilir. Bir anda karanlık bir eşik atlanır ve bir başka yıldızın kendisine mahsus nizamı altında, başka bir zaman ve uyanık halden çok ayrı, daha geniş imkanlı, daha kesif, son derecede hızlı ve tesadüfe bağlı bir hayat başlar.11

Bu alıntıdan da anlaşılacağı üzere hikâyenin kahramanı rüya ile gerçek arasında gidip gelen yani madde ile ruh arasında sıkışmış durumdaki insandır. Abdullah Efendi’nin Rüyaları adlı eserinde de hikâyenin kahramanı Abdullah Efendi’nin rüya ile gerçek arasında kalıp âdeta rüyasında ikinci benliğinin kendisinden farklı biri gibi davrandığına şahit oluyoruz. Diğer taraftan rüya gören insan hakkındaki “benliği, kökü ve yaprağı birbirinin aynı bir ağaç, kozmik bir sarmaşık olmuş zamanın üç buudunda yüzüyor. Onun için mazi, hal, istikbal bir hatıradır”12 sözleri onun rüya ve rüya gören kişi hakkındaki görüşlerini özetler niteliktedir. Orhan Okay, Tanpınar’ın yazısının ikinci bölümünden şöyle bir anlam çıkarır: “Rüyayı sadece nakletmenin veya rüyanın tesadüflerini taklit etmenin sanatta kolaycılık olduğunu, asıl sanatın, bu rüyanın bizde mevcut olan sırlı derinliği keşfetmektir”.13 Yine rüyalar için “çözülmesi güç” ifadesini de kullanıyor

Ahmet Hamdi Tanpınar, Edebiyat Üzerine Makaleler, haz. Zeynep Kerman, İstanbul: Dergâh Yayınları 1998, s. 8. 11 Tanpınar, Makaleler, s. 30. 12 Tanpınar, Makaleler, s. 30. 13 Orhan Okay, Bir Hülya Adamının Romanı: Ahmet Hamdi Tanpınar, İstanbul: Dergâh Yayınları, 2010, s. 307. 10

4

Tanpınar. “İster bir rüyayı anlatalım ister realiteden bahsedelim; sanatta asıl olan bu havayı kurabilmek, bu duygu kesifliği altından eşyayı gösterebilmektir”.14 Bu cümlelerden de anlaşılacağı üzere Tanpınar rüyayı bir araç olarak kullanmış ve eserlerinin birçoğunda kahramanlarını rüya yoluyla desteklemiştir. Rüyayı kullanarak asıl anlatmak istediğini örtük bir şekilde vermeye çalışmış ve eserlerinde kendi hayatından da izler olduğunu sezdirmiştir. Sarah Moment Atiş’in, Çağdaş Türk Hikâyesinde Semantik Yapı: Tanpınar’ın Abdullah Efendinin Rüyaları’ndaki Hikâyelerinin Tahlili adlı eserinde şu ifadeler yer almaktadır: Abdullah Efendi’nin Rüyaları’ndaki hikâyeler Tanpınar’ın tekrarlayan düşünce tarzı ve onu ortaya çıkaran kavramsal yapının zorladığı sınırları aşamamanın çelişkili yetersizliğini yansıtması açısından tam anlamıyla otobiyografik olarak değerlendirilebilir. 15

Bu sebeplerden dolayı çalışmamızda Abdullah Efendi’nin Rüyaları adlı hikâyeyi Tanpınar’ın hayatını da göz önünde bulundurarak değerlendireceğiz. Bu değerlendirme Freud’un psikanaliz kuramı ve rüya yorumlama tekniğinde yapılacaktır. Tezimizin ilk bölümünde psikanaliz ve psikanalitik edebiyat eleştirisi üzerinde durulacak, ikinci bölümde ise Tanpınar’ın Abdullah Efendi’nin Rüyaları adlı hikâyesi psikanalitik motifler eşliğinde değerlendirilecektir.

Tanpınar, Makaleler, s. 34. Sarah Moment Atiş, Çağdaş Türk Hikâyesinde Semantik Yapı: Tanpınar’ın Abdullah Efendinin Rüyaları’ndaki Hikâyelerinin Tahlili, İstanbul: Dergâh Yayınları, 2011, s. 103. 14 15

5

1. PSİKANALİZ VE PSİKANALİTİK EDEBİYAT ELEŞTİRİSİ Tanpınar’ın Abdullah Efendi’nin Rüyaları adlı hikâyesini psikanalitik yöntemle inceleyeceğimiz için öncelikle psikanaliz ve psikanalitik edebiyat eleştirisi üzerinde durmamız gerekmektedir. Bilindiği üzere psikanalizin kurucusu Avusturyalı Sigmund Freud’tur. Psikoloji bilimi için en önemli kişiler arasında gösterilen Freud, psikanaliz ve rüya yorumlama tekniğinin kurucusudur. Yaşadığı süre zarfında çok sayıda hasta gören ve tedavi eden Freud önceleri hipnoz yöntemini kullanmaktaydı. Ancak ilerleyen dönemde hipnoz yöntemi yerine hastaları uyanık bir şekilde değerlendirme yoluna gitti. Bu yöntemle hastalar içsel engellerini yenebiliyor, unutulmuş anılarına inebiliyor ve giderek sorunlarını açıkça tartışabilir bir duruma geliyorlardı. Bu yeni yönteme serbest çağrışım, bu yöntem ile hastaların, içsel dünyalarına inerek kendilerini daha iyi tanımaları ve daha sağlıklı bir uyum düzeyine erişebilmeleri olarak tanımlanan ilkelere de Psikanaliz adı verildi. 16

Kullandığı bu yeni yöntem döneminde bir ilk olmuş ve kendisinden sonra gelen psikolog ve terapistleri etkilemiştir. Freud ilk büyük yapıtı olan Rüyaların Yorumu (1900) adlı eserini yayımlamasıyla ilk defa bu alanda bilimsel nitelikte bir eseri bilim dünyamıza kazandırmış oldu. Bu eserden sonra yayımladığı Gündelik Hayatın Psikopatolojisi (1901) ve Espriler ve Bilinçdışı ile İlişkisi (1905) adlı yapıtlarıyla geliştirmekte olduğu kuramının ilkelerini oluşturmaya başladı. Sonraları kendi iç dünyasını çözmeye odaklanan Freud’un bir dostuna mektubunda şu ifadeler yer almaktaydı: “Kendi kişiliğimi çözümleme şu anda elimdeki en önemli çalışma aracı ve bu süreci tamamladığımda benim için çok büyük değeri

16

Engin Geçtan, Psikanaliz ve Sonrası, İstanbul: Hürriyet Yayınları, 1981, s. 15.

6

olacak”.17 Kendi kişiliğini ve kişiliğini şekillendiren iç dünyasını anlayabilmek için kullandığı başlıca kaynak rüyalarıydı. “Freud rüyaları, bilinçdışında gizlenen düşlem ve isteklerin bilinç düzeyindeki anlatımı olarak tanımladı.” 18 Bu tanımdan da anlaşılacağı gibi yaşantılarımız rüyalarımızı şekillendiren en önemli faktördür. Freud, normal sayılan insanların rüya içeriğinin psikotik hastalarda bilinç düzeyinde gözlenen normal dışı duygu ve düşünce süreçlerine çok benzediğini farketmiş ve bu benzerliği, rüya imgelerinin bilinçdışındaki istek ve düşüncelerin simgeleştirme sürecinden ya da diğer saptırıcı işlemlerden geçmiş biçimleri olmasıyla açıklamıştır. Freud’a göre, bu zihnin bilinçdışı bölümü ile bilinç öncesi düzeyi arasındaki sınırın korunması için gerekli bir sansür mekanizmasıdır. Böylece bilinçdışındaki isteklerin bilinç düzeyine çıkmasına engel olunur. Uyku süresinde bu sansür gevşer ve bilinçdışındaki bazı duygu ve düşüncelerin, önce biçim değiştirdikten sonra, bu sınırı aşmasına olanak verilir. Rüya gören kişinin algıladığı imgeler, sınırı aşmış olan bilinçdışı duygu ve düşüncelerin maskelenmiş biçimleridir. 19

Bilindiği üzere rüya, uykunun dört aşamasından derin uyku ya da Rem uykusu (Rapid Eye Movement Sleep) denilen üçüncü ve dördüncü aşamalarında gerçekleşir. Bu esnada birinci ve ikinci aşamaya oranla dış dünyaya karşı duyularımız körelmiş yani felç geçirmiş gibi bir durum içerisinde oluruz. 20 Freud, rüyaların oluşum süreçlerinde kullanılan dört mekanizma olduğunu ifade eder. Bu mekanizmalar “simgeleştirme”, “daraltma”, “yön değiştirme” ve “yansıtma”dır. “Simgeleştirme” mekanizmasında “beden bölgeleri ve işlevleri, aile üyeleri, doğum, ölüm gibi çeşitli nesneler ve kavramlar rüya içeriğinde doğrudan değil, bazı simgelerle dolaylı olarak anlatım bulurlar. Örneğin, para dışkıyı, pencereler kadın cinsel

Geçtan, Psikanaliz ve Sonrası, s. 18. Geçtan, Psikanaliz ve Sonrası, s. 19. 19 Geçtan, Psikanaliz ve Sonrası, s. 19. 20 John Peever ve Patrick M. Fuller, The Biology of REM Sleep, 2018, s. 7, https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC5846126/pdf/nihms947661.pdf (erişim 10.06.2019). 17 18

7

organını simgeleyebilir.”21 Yani simgeleştirme mekanizması ile gerçek hayattaki somut veya soyut bir kavram veya isim sembolleştirilerek rüyaların içerisinde gizlenir. Bu doğrultuda gizil içeriğe sahip bir kavram rüya içerisinde görünür içeriğe dönüşmüş olur. “Simgeler kabul edilmeyecek nitelikteki duyguları maskelerken bu duyguların kısmen olsun boşaltılmasına ve doyum sağlanmasına da olanak sağlar.” 22 “Yön Değiştirme” mekanizması, gizil içeriğin görünür içeriğe aktarımıdır. Örneğin, rüya gören kişi aile bireylerinin yerine başkalarını koyabilir ve bu yabancı kimse yerine koyulan kişinin yön değiştirmiş simgesi haline gelir. “Daraltma” mekanizmasında, “bilinçdışındaki türlü istekler ve dürtüler birleştirilerek görünür rüya içeriğindeki tek bir imgeye bağlanır.” 23 Örneğin, bir çocuk rüyasında korkunç bir yaratık görüyor ve ondan kaçmaya çalışıyorsa, bu yaratık yalnızca babasını simgeleyen bir nesne ile sınırlanmayabilir, annesinin kötü yönlerini ve hatta çocuğun kendi kötü ve düşmanca duygu ve düşüncelerinin de simgesi olabilir. Böylelikle tüm bu olumsuz özellikler rüyada daraltılarak tek bir nesnede, örneğin yaratıkta toplanmış olur. “Yansıtma” mekanizmasında, “kişi aslında kendi bilinçdışından kaynaklanan, ancak kabul edilir nitelikte olmayan istek ya da dürtüleri rüyasında bir diğer kişiden kendisine yöneltiliyormuşçasına görür.”24 Dolayısıyla kişi kendi isteğini başkası tarafından yaptırılıyormuş gibi anlamak ve görmek isteyebilir.

Geçtan, Psikanaliz ve Sonrası, s. 21. Geçtan, Psikanaliz ve Sonrası, s. 21. 23 Geçtan, Psikanaliz ve Sonrası, s. 21. 24 Geçtan, Psikanaliz ve Sonrası, s. 21. 21 22

8

Rüya içeriğini oluşturan bu dört mekanizmaya değindiğimize göre Freud’un psikanaliz kuramını şekillendiren en önemli iki modeli hatırlamalıyız. Bunlar, topografik model ve yapısal modeldir.

1.1. Topografik Model Topografik Model’e göre insan zihni sistemli üç tabakadan oluşmaktadır. Bunlar sırasıyla “bilinç”, “bilinç öncesi” veya “önbilinç” ve “bilinçdışı”dır. Bu modele göre bilincin dışında oluşan ve bilinç düzeyinde gösterilmeyen olaylar zihnin bilinçdışı denilen bölgesinde depolanır ve bu bilgiler bilinç düzeyine geri getirilmedikleri süresince bilinçdışında hapsolmuş kabul edilir. Bilinçdışımızdaki depolanan bilgiler rüyalar sayesinde veya hipnoz gibi terapi uygulamalarında bilinç düzeyine çıkarılır. Örneğin, küçük yaşlarda...


Similar Free PDFs