[Tahlil] - Ebubekir Sifil - Abdullah bin Sebe' PDF

Title [Tahlil] - Ebubekir Sifil - Abdullah bin Sebe'
Author Sahn-ı Semân
Pages 10
File Size 348.7 KB
File Type PDF
Total Downloads 347
Total Views 406

Summary

[TAHLİL] Abdullah bin Sebe Ebubekir Siil [Tahlil Hakkında] Sayı 11 Gündeme ilişkin hocalarımızın daha önce kaleme almış olduğu yazıları her hafta [Tahlil] dosyasında yayınlıyoruz. Hafta 12 İbn Sebe’ tarihsel varlığı sabit bir şahsiyetir ve onun ikirleri doğrudan ve/veya dolaylı olarak bütün alt dall...


Description

[TAHLİL]

Abdullah bin Sebe Ebubekir Siil

[Tahlil Hakkında]

Sayı 11

Gündeme ilişkin hocalarımızın daha önce kaleme almış olduğu yazıları her hafta [Tahlil] dosyasında yayınlıyoruz.

Hafta 12

İbn Sebe’ tarihsel varlığı sabit bir şahsiyetir ve onun ikirleri doğrudan ve/veya dolaylı olarak bütün alt dallarıyla Şia’nın en önemli zeminini oluşturmuştur. EBUBEKİR SİFİL

FOTOĞRAF: © SAHN-I SEMÂN MEDYA.

Sayfa I | [Tahlil] Sayı: XI, Hafta: XII | sahniseman.org | [email protected]

[TAHLİL]

İçindekiler Sahn-ı Semân İslamî İlimler Eğitim ve Araştırma Merkezi Eyüp Sultan Bulvarı N0:119 +90 212 613 1805

İçindekiler ���������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������� I Giriş �������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������� II Önce Meselenin Kökenine İnelim ������������������������������������������������������������������������������������������� II el-Askerî’nin Beyhude Gayreti������������������������������������������������������������������������������������������������III Tek Kaynak Seyf bin Ömer Mi?����������������������������������������������������������������������������������������������VII Dipnotlar ������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������� VIII

Eyüp - İstanbul 15 Haziran 2016 Bu yazı; Ebubekir Siil hocanın RIHLE Dergisi için kaleme almış olduğu yazıdır.

Önemli Bilgilendirme: Geçen haftaki aksaklık nedeni ile [TAHLİL]’i yayınlayamamıştık. Tüm okuyucularımızdan, bir haftalık gecikme için, özür diler, hayırlı Ramazanlar ve Kandiller dileriz. Saygılarımızla, [TAHLİL] “dijital mecmua”

Sayfa II | [Tahlil] Sayı: XI, Hafta: XII | sahniseman.org | [email protected]

[TAHLİL]

Giriş Hz. Osman (r.a) döneminde Müslüman olmuş görünen bu Yemen yahudisi, üçüncü halifenin şehit edilişiyle başlayan ve İslam tarihinde silinmez izler bırakan “itne” sürecinin baş aktörlerinden birisi, hatta belki birincisidir. Rafızîlik ideolojisinin temel- lerini, ilk olarak bu zatın propaganda ettiği ikirlerde buluyoruz. Bu bakımdan Abdullah b. Sebe’i tanımadan Râfızîliği tanımak ve anlamak mümkün değildir. Râfızîliğe karakterini veren en temel unsurlar onun temelini attığı binanın yapıtaşlarıdır. Tıpkı Hristiyanlığın kurucusu Pavlus (St. Paul) gibi o da döneminde ortaya çıkan gelişmeleri, yaşanan olayları, çeşitli inanç ve kültür unsurlarıyla ustaca kararak ortaya yeni bir yapı/inanç çıkarmayı ba- şarabilmiş bir isimdir. Râfızîliğin karakteristik inanç unsurlarının birçoğu onun düşünce ve yeteneğinin ürünüdür. Râfıza’daki “vesayet”, “imamet” ve “rec’at” inançları, gulattaki “hulul” inancı.. vs. Abdullah b. Sebe’ patentini taşıyan inançlardan birkaçıdır. 1 Son dönemde Râfızîlerin, tarihte böyle bir kişiliğin hiç yaşamadığı şeklindeki iddiayı yayma gayretiyle çırpındığını görüyoruz. Bunun ne denli beyhude bir çaba olduğunu kısaca da olsa ortaya koymaya çalışacağım. Bunu da mümkün olduğunca Şia’nın kendi kaynaklarından yapmaya çalışacağım ki, onlar için Ehl-i Sünnet’in kaynaklarında yer alan rivayetlerin “uydurma” olduğu tezine sığınma imkânı kalmamış olsun.

[TAHLİL]

Önce Meselenin Kökenine Gidelim Bu

iddianın

Leone Caetani,

Julius Wellhausen,

ilk defa

Bernard Lewis,

Friedlaender

yazmakla iftihar eden” Tâhâ Hüseyin konu hakkında ilk

gibi

“Müslüman” patentli şüpheyi ortaya atan kişi oldu.6) O,

müs- teşrikler tarafından ortaya atıldığını biliyoruz.

el-Fitnetu’l-Kübrâ-Alî ve Benûh adlı kitabında İbn Sebe’in

Elimizdeki kaynaklar içinde İbn Sebe’den ilk bahse-

tarihsel varlığına şüpheyle yaklaşmayı “bilimsellik”

den kişinin Seyf b. Ömer olduğu tesbitinden hare

adına savunduğunda7) el- bette zeminini müsteşriklerin

ketle mezkûr müsteşrikler, bu zatın “tarihi kurgulamak”

döşediği bir vasatta hareket ediyordu.

2)

3)

4)

gibi bir gayeyle hareket ettiği için güvenilirlik vasfına sahip olmadığını söylerler. Onlara göre Seyf, Hz. Osman (r.a)’ın şehadeti ve Cemel vakası da dahil olmak üzere, döneme damgasını vuran gelişmeleri, Sahabe’yi tebrie etme gayretiyle muhayyel olay ve kişilere bağlamayı tercih etmiş, Abdullah b. Sebe’ ismi de bu çerçevede onun tarafından uydurulmuştur.

5)

Mezkûr müsteşriklerin, İslam’a ve Müslümanlara önyargılı Batılı bakışın tipik izlerini taşıyan bu tezi, modern dönemde İslam dünyasında da taraftar bulmakta gecikmedi. Mısır’da, “Fransızca düşünüp Arapça

Tâhâ Hüseyin’den sonra İslam Dünyası’nda ve ülkemizde aynı görüşü savunan birçok yazar ve çalışma ortaya çıktı. Ülkemizde konu hakkında yapılan ve sayıları bir elin parmaklarını bulmayan Yüksek Lisans ve Doktora tezlerinde ve DİA’da8) konunun aynı minval üzere ele alındığı dikkat çekerken9), İslam Dünyası’nda da aynı doğrultuda kaleme alınmış birçok kitap ve makale yayımlandı.10)

Sayfa III | [Tahlil] Sayı: XI, Hafta: XII | sahniseman.org | [email protected]

[TAHLİL]

el-Askerî’nin Beyhude Gayreti Râfıza’nın, altından kalkamadığı bir töhmeti,

Açıktır ki, bu kaynaklar ilgili rivayetleri ya Sünnî

daha doğrusu bir “hakikati” savuşturmak için Abdullah

veya Şii kaynaklardan almıştır. Bu ihtimallerden hangisini

Sebe’ diye birinin hiç yaşamadığı tezini savunan

alırsanız alın, bu kaynakların yazarlarının bu rivayetleri

çizgideki çalışmalara mal bulmuş mağribi gibi sarılması

itimada şayan bulduğu gerçeğine ulaşırsınız. Şu halde

elbette şaşırtıcı değildir. Murtazâ el-Askerî, Abdullah

el-Askerî ve onun gibi düşünenler nezdinde İbn Sebe’

b. Sebe’ ve Esâtîru Uhrâ adlı kitabında –yukarıda adını

rivayetlerine yer vermekte bir beis görmeyen İmâmî

andığım müsteşrikler tarafından ortaya atılan– malum

Milel-Nihel kaynakları “güvenilmezler” kategorisine

tezi, Seyf b. Ömer’i merkeze alarak tekrarlamış, hatta

girmektedir! “Merd-i kıpti şecaat arz ederken sirkatin

iddialarını, Seyf b. Ömer’in, hiç mevcut olmayan birtakım

söyler”miş!!

coğrafî bölgeleri, tarihî hadiseleri ve şahısları hayalî senaryolarla mevcutmuş gibi gösterdiğini söyleyecek kadar ileri götürmüştür.11)

2. el-Askerî, el-Keşşî’nin naklettiği rivayetlerin Şii Milel-Nihel kaynaklarında geçtiğini söylerken, o rivayetlerin bu kaynaklardan alındığını ima ediyor.

Kitabında, İbn Sebe’in, Hz. Ali (r.a)’ın “ilahlığını”

Böylece el-Keşşî’nin söz konusu rivayetleri kendi sened

iddia ettiğini anlatan rivayetlere yer veren tek kadim

silsilesiyle naklettiği gerçeğini görmezden geliyor

İmâmî rivayet kaynağının el-Keşşî’nin Ma’rifetu Ahbâri’r-

veya gözden kaçırmaya çalışıyor. el-Keşşî’nin Ma’rifetu

Ricâl’i (İhtiyâru Marifetir-Ricâl olarak da anılır) olduğunu

Ahbâri’r-Ricâl’inde Abdullah Sebe’e ayrılan bölümde

iddia eden el-Askerî, ilgili rivayetlerin bu esere, daha

yer alan rivayetlerin tamamı el-Keşşî’nin kendi sened

evvel kaleme alınmış İmâmî Milel-Nihel kaynaklarından

silsilesiyle ilk mahrecine kadar ulaşmaktadır. Calib-i

geçtiğini söylemektedir.

dikkat olansa, Seyf b. Ömer isminin bu silsilelerin

12)

Daha sonra İmamiyye’nin 4 temel eserinden13) hiç birinde bu rivayetlerin geçmediğini14), kaynaklarını “problemli” İbn Sebe’den sözüm ona tebrie etmektedir!15) Ancak hemen belirtelim ki burada el-Askerî’nin, bir kısmından hiç bahsetmediği, bir kısmını ise “mış gibi yaparak” geçiştirmeye çalıştığı önemli noktalar mevcut. Maddeler halinde sıralayacak olursak: 1. el-Askerî, İmâmiyye’yi İbn Sebe’den ve onunla ilgili rivayetlerden tebrie etmek isterken el-Keşşî’nin, bu rivayetleri kendilerinden aldığını söylediği İmâmî Milel-Nihel kaynaklarının güvenilirliği problemini de gündeme getirmiş olmakta, ancak kendisi bu noktadan hiç bahsetmemektedir. Bu kaynaklar Şia açısından güvenilir midir, değil midir?

hiçbirisinde yer almamasıdır! Dolasıyla el-Askerî’nin, eserinin neredeyse yarısını Seyf b. Ömer’in taz’iine ayırmışken, el- Keşşî’nin sened silsilelerinde yer alan ravilerden hiç bahsetmemesi, ya da “Ricâlu’l-Keşşî’deki rivayetlerin güvenilmez olduğu” şeklinde genel ve yuvarlak bir ifade kullanması “telbis”in güzel bir örneğini oluş- turmaktadır!!16) 3. el-Askerî’nin, el-Keşşî’nin İmâmiyye nezdinde güvenilmez

olduğu

izlenimini

veren

ifadeleri17)

İmâmiyye’nin ileri gelen alimlerinin el-Keşşî hakkındaki kanaatiyle taban tabana zıttır. Söz gelimi onun hakkında et-Tûsî şöyle der: “Sika (güvenilir) Rivayetler ve raviler konusunda basiret (ihtisas) el-Keşşî’nin bu eserinin ise Şia nezdinde muteber kabul edilmediğini, bir de İmâmî kaynaklarda –biri sahibidir. İtikadı sağlamdır.”

Sayfa IV | [Tahlil] Sayı: XI, Hafta: XII | sahniseman.org | [email protected]

[TAHLİL]

el-Askerî’nin Beyhude Gayreti 4. el-Askerî, İbn Sebe’ adını zikreden en kadim

Ricâl’inde de görüyoruz.18) Benzer ifadeleri onun Hz. Ali (r.a)’ın ilahlığını iddia eden, diğeri ise son derece makul ve “zararsız” bir kişilik gösteren farklı İbn Sebe’ portresi bulunduğunu ifade

ederek Keza en-Necâşî de onun “güvenilir” ve

“ilim sahibi” olduğunu söyler. Bununla birlikte zayıf ravilerden rivayette bulunduğunu ve rivayetlerinde çok hatalar olduğunu da ekler.19) el-Keşşî hakkında bize bilgi veren bir diğer kaynak Muhammed Takî el-Meclisî (el-Meclisî elEvvel)’dir. O, yukarıda naklettiğim bilgileri özetledikten sonra el-Keşşî’nin rivayetleriyle ilgili olarak enNecâşî’nin ifadelerinde geçen taz’iin nasıl anlaşılması gerektiğini açıklar: “Açıktır ki, burada geçen “rivayetlerinde çok hatalar vardır” ifadesi, aralarında zahiren tearuz/ çatışma bulunan rivayetleri anlatmaktadır.”20) dönük

olmaktan

ziyade, eserinin

de dürüst davranmıyor. el-Keşşî’nin vefatının 300/912350/961 arası bir tarihte vuku bulduğu23) tahmin edildiğine göre İbn Sebe’ adını ondan daha önce vefat etmiş İmâmî müellilerin zikretmiş olduğu gerçeği elAskerî’yi açık şekilde tekzip ediyor. Onlardan birisi el-İstinfâr ve’l-Ğârât sahibi İbn Hilâl es-Sekafî’dir. esSekafî, el-Keşşî’den uzun yıllar önce yaşamış bulunan bir müellif olarak24) İbn Sebe’ adını Hz. Ali (r.a)’ın taraftarları arasında zikreder.25) Onun rivayet ettiğine göre, aralarında Amr b. el-Hamık ve Hucr b. Adiyy (r.anhuma) gibi sahabîlerin de bulunduğu bir grup Hz. Ali (r.a)’a giderek, “Ebû Bekr ve Ömer hakkındaki görüşünü bize açıkla” demiş, Hz. Ali (r.a) bu soru üzerine sitem dolu bir risale kaleme almıştır. Ona o soruyu soranlar arasında Abdullah b. Sebe’ de bulunmaktadır.26)

Dolayısıyla en-Necâşî’nin taz’iinin, el-Keşşî’nin adaletine

rivayet kaynağının el-Keşşî’ye ait olduğunu söylerken

bir

hususiyetine dikkat çekmeye matuf olduğunu söylemek durumundayız. Eğer içerdiği rivayetler arasında zahiren tearuz olduğu için herhangi bir eserin taz’if edilmesi normal ve gerekli ise, İmâmiler –Kütüb-i Erba’a da dahil olmak üzere– hiçbir kaynaklarına güvenmemelidirler.21) Tearuz, “rivayet” sahasının en temel konularından biridir ve esasen içerdiği rivayetler arasında zahiren tearuz bulunmayan bir rivayet kaynağından bahsetmek neredeyse mümkün değildir. en-Nemâzî de onun hakkında önce, “Büyük üstat, güvenilir seçkin insan (eş-şeyhu’l-celîl es-sikatu’n-nebîl)” dedikten sonra, “bilâ hilâf” (bu vasılara sahip olduğunda ihtilaf yoktur) ifadesini kullanır ki22) bu ifadenin ancak el-Meclisî’nin mezkûr tevcihiyle anlamlı olacağı açıktır.

el-Askerî, el-Keşşî tarafından nakledilen ve İbn Sebe’in Hz. Ali (r.a)’a ilahlık atfettiğini

anlatan

rivayetlerin Kütüb-i Erba’a’da geçmediğini söyler- ken de telbis yapıyor. Râfızîlerin en klasik metodunu burada da müşahede etmek elbette şaşırtıcı değil… Zira zikrettiği rivayetlerin Kütüb-i Erba’a’da geçmemesi, İbn Sebe’in bu eserlerde anılmadığı ve ondan bahseden başka rivayetlerin bulunmadığı anlamına gelmiyor. A. İmâmiyye Şiası’nın 4 temel kaynağından birisi olan Men Lâ Yahduruhu’l-Fakîh’te Şeyh es-Sadûk şöyle bir rivayet zikreder: “Emîru’l-Mü’minîn aleyhisselâm27) şöyle dedi: “Biriniz namazını bitirdiği zaman ellerini semaya kaldırsın ve tam bir tevec-cühle dua etsin. “ (Bunun üzerine orada bulunan) İbn Sebe’, “Ey Mü’minlerin Emiri! Allah azze ve celle her yerde değil mi? diye sordu (ve konuşma şu minval üzere

Sayfa V | [Tahlil] Sayı: XI, Hafta: XII | sahniseman.org | [email protected]

[TAHLİL]

el-Askerî’nin Beyhude Gayreti İmâmî Milel-Nihel kaynaklarının bahse konu

devam etti:) O halde kişi dua ederken ellerini niçin semaya kaldırır?

rivayetleri senedsiz olarak

“Rızkınız ve size vaat edilen (diğer) şeyler göktedir”

el-Keşşî’nin “güvenilmez” biri olduğu

ayetini28) okumuyor musun? Rızık, bulunduğu yerden başka

Başka İmâmî kaynaklarda Hz. Ali (r.a)’a ilahlık

bir yerden mi istenir? Rızık da, Allah azze ve cellenin vaat ettiği diğer şeyler de semadadır.”

Oysa meseleye şöyle bakılması, el-Askerî’nin

B. Aynı rivayeti et-Tûsî de -Kütüb-i Erba’a’danC. Men Lâ Yahduruhu’l-Fakîh isimli eserinde yukarıdaki olayı nakleden es-Sadûk, bir diğer eseri el-İ’tikâdât’da şöyle bir rivayet nakleder: “Rivayet edildiğine göre Zürâre30) şöyle demiştir: “(İmam Ca’fer) es-Sâdık’a, Abdullah Sebe’in oğullarından birisi “tefvîd”

bulunan “Ali Şiası”ndan bir fert olarak bulunmuş, ancak bilahare ayağı yer tutunca Râfıza’ya vücut verecek olan ikirlerini tedricen izhar etmeye başlamış, nihayet işi, Hz. Ali (r.a)’ın ilahlığını iddia edecek raddeye vardırmıştır. tavırla bakmayan İmâmî müellilerin de benimsediği bir

“Tefvîd nedir?” diye sordu. “Allah Teala Muhammed ve Ali’yi yarattıktan sonra işi onlara havale etti; onlar yaratır, onlar rızık verir, onlar diriltir ve onlar öldürür”

izah tarzıdır. Onlardan biri, el-Bahrânî’nin el- Hadâiku’nNâdıra’sına ta’lik yazan Muhammed Takî el-Eyrevânî’dir. O, bir önceki maddede Kütüb-i Erba’a’ya dahil iki eserden naklettiğim rivayeti aktaran el-Bahrânî’nin,“Bu

düşmanı

yalan

söylemiş!

Onunla

karşılaşırsan kendisine Ra’d suresindeki şu ayeti oku…” rivayet,

koyar: Abdullah b. Sebe’, önceleri Hz. Ali (r.a)’ın etrafında

Bu, aynı zamanda meseleye “peşin redci” bir

inancını benimsemiş” dedim.

Bu

“problem” olarak takdim ettiği bütün bu noktaların makul bir izahının pekala mevcut olduğunu ortaya

Tehzîbu’l-Ahkâm’da nakletmiştir.

29)

“Allah’ın

atfetmeyen bir İbn Sebe’ portresinin yer alması.

el-Askerî

nezdinde

31)

Kütüb-i

Erba’a’nın mevsukiyetini de tartışma konusu kılar mı,

İbn Sebe’, Emîru’l-Mü’minîn’in ilah olduğunu iddia eden kişidir. Emîru’l-Mü’minîn kendisini 3 gün süre tanıyarak tevbeye davet etmiş, tevbe etmeyince yakmıştır” tarzındaki ifadelerine düştüğü notta şunları söyler:

bilinmez; ama şu bir hakikat ki Râfızîler İbn Sebe’ iblisini

“(…) Ehl-i Beyt imamlarından nakledilen rivayetler

kapıdan kovsalar bacadan girecektir! Zira ideolojilerinin

ve Şia’nın ileri gelenlerinden aktarılan sözler, Şia’nın

kurucu atasıdır o!

imamlarının ve ileri gelenlerinin bu adama duyduğu

Abdullah Sebe’in Hz. Ali (r.a)’a ilahlık atfettiğini anlatan rivayetler canını sıktığı için el-Askerî, İmâmî Milel-Nihel kaynaklarını, el-Keşşî’yi ve ilgili rivayetleri ondan alarak nakletmekte bir beis görmeyen diğer İmâmî kaynakları gözden düşürmek için hayli gayret sarf ediyor. Hareket noktaları şunlar:

öfkenin ve bu –küfrü ve aşırılığı sebebiyle– adamdan teberri ettiklerinin en kesin delili, en susturucu bürhanıdır. Hatta –el-Keşşî’nin ifadelerin- de de geçtiği gibi– Ali aleyhisselamın kendisi hakkında bu görüşleri ileri süren 70 kişiyi ateşe atarak yaktığını anlatan bazı rivayetler, ona da, görüşlerini benimseyenlere de ölüm cezası uygulandığını gösteren delillerdendir.

Sayfa VI | [Tahlil] Sayı: XI, Hafta: XII | sahniseman.org | [email protected]

[TAHLİL]

el-Askerî’nin Beyhude Gayreti “Açıktır ki buradaki rivayetlerle daha önce geçen32) 5 rivayet33) arasında yapılacak bir karşılaştırma, İbn Sebe’in bu sapmasının, İmam aleyhisselam ile aralarında geçen –ve sadedinde bulunduğumuz rivayetin anlattığı– konuşmadan daha sonraki bir zamanda vuku bulduğunu söylemeyi gerektirmektedir…”34) Evet, işin aslı budur. İbn Sebe’, önce Hz. Osman (r.a)’ın şehadetiyle neticelenen itnenin içinde aktif olarak yer almış, Şam, Kahire, Bağdat, Kûfe… gibi İslam merkezlerini dolaşarak “emr-i ma’ruf” yapmış ve halkı Hz. Osman (r.a)’a karşı ayaklandırmış, burada amacına ulaştıktan sonra Hz. Ali (r.a)’ı yanına sokulmuş, onun “şiası” arasında yer almış ve buradaki yerini iyice pekiştirdikten sonra zehrini kusmuştur. Onun Hz. Ali (r.a) tarafından “yakılarak” öldürüldüğü kesin değildir. Hatta bizzat İmâmî kaynaklar da bu konuda ihtilaf halindedir. Bir kısmı yakılarak öldürüldüğünü söylerken, bir kısmı sadece sürgün edildiğini söylemektedir…

Sayfa VII | [Tahlil] Sayı: XI, Hafta: XII | sahniseman.org | [email protected]

[TAHLİL]

Tek Kaynak Seyf b. Ömer mi? Gelelim yukarıda adı geçen müsteşriklerle

olanlar bulunduğu gibi, sahih olanlar da vardır. Fazla

–başta el-Askerî olmak üzere– onların yolundan

yer tutmaması için burada bu rivayetlerin tahliline

gidenlerin, İbn Sebe’ adını zikreden tek Sünnî kaynağın

girmeyeceğim.39)

Seyf b. Ömer olduğu yolundaki iddiasına:

B. Ebû Nu’aym, Hilyetu’l-Evliyâ’da Ebû İshâk el-

Evet, Seyf b. Ömer Hadis İmamları tarafından

Fezârî’nin tercemesinde –İbn Asâkir’in senedlerin- den

ancak bu

farklı bir senedle– Hz. Ali (r.a)’ın, kendisinin Hz. Ebû

durum, İbn Sebe’in onun hayalinin mahsulü olduğu

Bekr ve Hz. Ömer (r.a)’dan daha üstün olduğunu iddia

ve böyle bir şahsiyetin hiç yaşamadığı iddiasına delil

eden İbn Sebe’i öldürmeye azmettiğini, ancak yakın

kılınamaz. Zira Abdullah b. Sebe’, Seyf b. Ömer adının

arkadaşlarının bunu yanlış bulduklarını söylemeleri

hiçbir şekilde yer almadığı sened silsileleri ile bize

üzerine vazgeçip, kendisini Medain’e sürgün ettiğini

kadar gelen nakillerde de yer almaktadır:

nakletmiştir.40)

ağır ifadelerle taz’îf edilmiş bir kişidir;

35)

Öncelikle İmâmî kaynakların rivayetlerini zikredelim: Bunların başında el-Keşşî’nin kendi sened silsilesiyle naklettiği rivayetler gelmektedir. Bunları el-Askerî

kendi

kaynaklarından

naklen

topluca

vermektedir.36) Bunlar dışında İmâmî Milel-Nıhel kaynaklarında yer alan nakiller de önemli bir yekün tutmaktadır. Bu kaynaklarda gerek İbn Sebe’/İbnu’s-Sevdâ adı tasrih edilmek suretiyle, gerekse onun adıyla anılan “Sebeiyye” fırkası hakkında detaylı bilgiler bulunmaktadır.37) Yine bu kaynaklar arasında en kadim olanlarından biri İbn Hilâl es-Sekafî’nin el-İstinfâr ve’lĞârât’ıdır ve daha önce de naklettiğim gibi bu eserde es-Sekafî, kendi sened silsilesiyle Abdullah Sebe’i Hz. Ali ...


Similar Free PDFs