[Tâhlil] - Ebubekir Sifil - Ehl-i Sünnet'in Ehl-i Beyt'e Bakışı PDF

Title [Tâhlil] - Ebubekir Sifil - Ehl-i Sünnet'in Ehl-i Beyt'e Bakışı
Author Sahn-ı Semân
Pages 17
File Size 407.1 KB
File Type PDF
Total Downloads 297
Total Views 345

Summary

[TÂHLİL] Ehl-i Sünnet’in Ehl-i Beyt’e Bakışı Ebubekir Siil [Tâhlil Hakkında] Sayı; 02 Gündeme ilişkin hocalarımızın daha önce kaleme almış olduğu yazıları her hafta [Tâhlil] dosyasında yayınlıyoruz. Hafta 02 Ehl-i Sünnet ulema, Mu’âviye (r.a)’ın hak halife olan Hz. Ali (r.a)’a bey’at etmemekte ve on...


Description

[TÂHLİL]

Ehl-i Sünnet’in Ehl-i Beyt’e Bakışı Ebubekir Siil

[Tâhlil Hakkında] Gündeme ilişkin hocalarımızın daha önce kaleme almış olduğu yazıları her hafta [Tâhlil] dosyasında yayınlıyoruz.

Sayı; 02 Hafta 02

Ehl-i Sünnet ulema, Mu’âviye (r.a)’ın hak halife olan Hz. Ali (r.a)’a bey’at etmemekte ve onunla mukatelede haklı olmadığını söylemekten geri durmamıştır. EBUBEKİR SİFİL

Sayfa I | [Tâhlil] Sayı: II, Hafta: II | sahniseman.org | [email protected]

[TÂHLİL]

İçindekiler Sahn-ı Semân İslamî İlimler Eğitim ve Araştırma Merkezi

İçindekiler.............................................................................................................................................................I Mukaddime ........................................................................................................................................................II İlgili Kavramlar ..............................................................................................................................................II Ehl-i Beyt ............................................................................................................................................................ III

Eyüp Sultan Bulvarı N0:119 +90 212 613 1805 Eyüp - İstanbul

Âl-i Resul ......................................................................................................................................................IV Evlâd-ı Resul ................................................................................................................................................ V “Alevî” Nisbesi...........................................................................................................................................VII “Itre” .............................................................................................................................................................VII

20 Nisan 2015 Bu yazı RIHLE Dergisinin 17. Sayısından iktibâs edilmiştir.

Ehl-i Beyt ve Şiîlik ............................................................................................................................................. X Ehl-i Beyt ve Sahabe ......................................................................................................................................XI Ehl-i Beyt’e Karşı Sorumluluklarımız .......................................................................................................XII Ehl-i Beyt’in Sorumlulukları...................................................................................................................... XIV

Onları gördükçe Peygamber-i Zişan (s.a.v) Efendimiz’in bir parçasını gördüğü şuuruyla onları el üstünde tutan Ümmete ne mutlu!..

Sayfa II | [Tâhlil] Sayı: II, Hafta: II | sahniseman.org | [email protected]

[TÂHLİL]

Mukaddime Kaşınmaktan kangrene dönüşmeye yüz tutmuş

Dolayısıyla bütün hassasiyetiyle gündemimizde

bir meseleyi konuşuyoruz bu kez; “bıçak sırtı” bir

kalıcı bir yer tutmakta olan bu meselenin bütün

meseleyi…

boyutlarıyla aydınlığa kavuşturulması, daha doğrusu

Hatır-ı yutkunarak

Peygamberî’yi konuştuğumuz,

incitmemek biz

için

yutkundukça

istismarcıların, fırsat düşkünlerinin, İbn Sebe’ artıklarının gemi azıya aldığı bir meseleyi… “Ehl-i Beyt” kavramı,

mevcut aydınlık konusunda bizim bir “hafıza tazelemesi” yapmamız kaçınılmaz bir görev. Bunun için önce ilgili kavramlar konusunda bir hatırlatma yapıp, ardından meseleye geçelim.

gerek Efendimiz (s.a.v)’e kar- şı sorumluluğumuz çerçevesinde, gerekse tarih içinde ortaya çıkan “fırkalaşma” hadisesi bağlamında bizim için son derece

İlgili Kavramlar

önemli bir yere sahiptir. Gerek Yüce Kitabımız’da,

Ehl-i Beyt meselesi söz konusu olduğunda,

gerekse Sünnet-i Seniyye’de, Efendimiz (s.a.v)’den sonra

onunla birlikte birçok kavram da tabiî olarak gündeme

O’nun bize “emaneti” olan Ehl-i Beyt konusunda hassas

gelmektedir. “Âl-i Resul”, “Evlad-ı Resul”, “Âl-i Ali”, “Itre”,

davranmaya çağırıldığımıza göre, Ehl-i Beyt’e karşı

“Seyyid”, “Şerif”, “Haşimî”, “Alevî”… bu kavramların

sorumluluklarımızın çerçevesini hiçbir belirsizliğe yer

başında geliyor. “Ehl-i Beyt”le başlayalım:

olmayacak şekilde netleştirmek durumundayız. Efendimiz (s.a.v)’le ilgili sorumluluklarımızın, O’nun bu dünyadaki varlığıyla sınırlı olmadığı açıktır. O’nun hayatımızdaki merkezî konumu, kaçınılmaz olarak O’ndan sonra O’na ve bize bıraktıklarına karşı sorumluluklarımız konusunu da gündeme taşımaktadır. Bunun yanında, İslam tarihinde erken dönemlerden itibaren yaşanan birtakım elim hadiseler sonucunda ortaya çıkan ve Ehl-i Beyt’i sahiplenme görüntüsü altında –başta Sahabe nesli olmak üzere Ümmet’in ana gövdesini Ehl-i Beyt’e karşı ilgisizlikle, ihmalle, hatta “ihanet”le suçlayan, adı- na “Şiilik” dediğimiz travmanın iddia ve ithamları da maalesef canlı biçimde varlığını muhafaza etmektedir. Bilhassa 1979 devriminden sonra devlet gücüne kavuşan İmamiyye Şiası’nın bu noktada güçlü biçimde işlettiği “kara propaganda”nın İslam Dünyası’nda kendisini alabildiğine yoğun bir tarz da hissettirdiği kimsenin gizlisi değil.

Sayfa III | [Tâhlil] Sayı: II, Hafta: II | sahniseman.org | [email protected]

[TÂHLİL]

Ehl-i Beyt Sözlükte “ev halkı” anlamına gelen Ehl-i Beyt

15/el-Hicr, 65. O’nun bakımı ve emzirilmesi meselesi

(Ehlu’lBeyt), tabiri, bu anlam sahası içinde bir kimsenin

gündeme gelmişti. Kız kardeşi, saray görevlilerine,

eş(ler)ini, çocuklarını, torunlarını ve yakın akrabasını

O’nun bakımı için uygun bir aile tanıdığını söyleyerek

anlatır.

yeniden annesine kavuşmasına vesile olmuştu. Cahiliye döneminde bu tabir, bu anlamları içine

Bu ayet bize, Hz. Musa (a.s)’ın kız kardeşinin,

alacak şekilde kullanılmaktaydı. Hatta kadim Arapçada

Firavun hanedanına, çocuğun bakımı için uygun bir

“merhaben ve ehlen” veya “ehlen ve sehlen” tabirleri,

aile tanıdığını söylerken “Ehl-i Beyt” tabirini kullandığını

yabancı bir muhite giden bir kimseye, “kendini burada

haber veriyor ki, kasdettiği annesinden başkası değildir.

yabancı hissetme; burası sana ev halkı gibi yakınlık

Yine 11/Hûd Suresinin 81. ayetinde, inanmamakta ve

gösterecek insanların bulunduğu, işlerini kolaylıkla

o malum çirkinliği işlemekte ısrar eden kavmi helak

halledebileceğin, kendini yakın hissetmen gereken bir

etmek üzere gelen meleklerin, Hz. Lût (a.s)’a şöyle

yerdir” anlamında kullanılırdı.1

dediği haber verilmektedir:

İslamî bir ıstılah olarak ise “Ehl-i Beyt”, sadece

“Dediler ki: ‘Ey Lût! Şüphe yok ki biz senin

Efendimiz (s.a.v)’in pak eşlerini ve temiz neslini

Rabbinin elçileriyiz. Onlar (kavmin) sana elbette

anlatmak üzere kullanılır.2 Yüce Kitabımız’da birçok

el uzatamayacak. Artık sen ailen ile gecenin bir

yerde farklı bağlamlarda geçen bu tabir, geçtiği her

kısmında yürü ve sizden hiçbir kimse geri kalmasın,

yerde eş ve çocuklarla birlikte “ev halkı” anlamına

zevcen ise müstesna. Şüphesiz ki onlara isabet

gelmektedir. Söz gelimi 11/Hûd Suresi 73. ayet-i

edecek şey, ona da isabet edicidir. Muhakkak ki

kerimede, “Allah’ın rahmeti ve bereketi üzerinize olsun

onların vadedilen zamanları, sabah vaktidir, sabah

ey ev halkı” buyurulmaktadır. Hz. İbrahim (a.s)’a gelen

vakti ise yakın değil midir?”

meleklerin ağzından nakledilen bu dua cümlesinde, Hz. İbrahim ve eşi Hz. Sâre validemizin kastedildiği açıktır.

Burada Hz. Lût (a.s)’ın ev halkından “ehlike” (senin ehlin) diye bahsedilmekte, “ehlinle birlikte yola çık; onlardan hiç kimse geri kalmasın” cümlesinden

Çünkü bu cümlenin hemen öncesinde Hz.

sonra, O’na karşı gelmekte ısrar gösteren hanımı

İbrahim (a.s)’a ve eşi Hz. Sâre validemize evlat müjdesi

bundan istisna edilmektedir. Bir diğer ifadeyle Hz. Lût

verilmektedir. Aynı şekilde 28/el-Kasas Suresinin

(a.s)’ın hanımı da esasen onun “ehl-i beyti”ndendir;

12. ayetinde de bu tabir Hz. Musa (a.s) bağlamında

ancak O’nunla birlikte çıkıp kurtuluşa ermeyi hak

geçmektedir.

etmediği için helak edilenlerle birlikte o da helak

Annesi tarafından ilahî emirle nehre bırakılan ve

edilmiştir.3

Firavun hanedanı tarafından bulunarak saraya getirilen

33/el-Ahzâb Suresinin 33. ayeti, konumuzla

kundaktaki Hz. Musa (a.s), ilahî takdirle saraydaki hiçbir

doğrudan ilgili ayetlerden birisidir. Orada (32. ayetten

kadının sütünü emmemiş, bunun üzerine Ayrıca bkz.

itibaren) Yüce Allah şöyle buyurur:

1. Âsım Efendi, Kamus Tercemesi, III, 136 2. DİA, X, 498 3. Ayrıca bkz. 15/el-Hicr, 65.

Sayfa IV | [Tâhlil] Sayı: II, Hafta: II | sahniseman.org | [email protected]

[TÂHLİL]

Ehl-i Beyt “Hani sen mü’minleri (Uhud’da) savaş mevzilerine

Efendimiz (s.a.v)’in böyle buyurduğu bazı Şii

yerleştirmek için, sabah erken ehlinden (ev halkından)

kaynaklarda da itiraf edilmektedir.8 Bu rivayetlerin de

ayrılmıştın. Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.”

açık bir şekilde gösterdiği gibi Efendimiz (s.a.v), “Ehl-i

Burada da Efendimiz (s.a.v)’in, sabahleyin erkenden yanından ayrıldığı kimselerden, O’nun “ehli” diye bahsedilmektedir ki, kastedilenlerin, Ümmehât-ı

Beyt” tabirini, pak zevcelerini de içine alacak şekilde kullanmış, onları tabirin dışında tutmamıştır.

Âl-i Resul

Mü’minîn olduğu açıktır.4

“Âl” kelimesi sözlükte “Bir kimsenin ehl-u

“Ehl-i Beyt” tabirinin hadis-i şerilerde hangi anlamda

ıyali, tabileri, ahbabı, dostları” demektir. Bu manada

kullanıldığına baktığımızda karşımıza şöyle bir manzara

kelimenin aslı “ehl” olup, ortadaki “h” harinin “elif”

çıkmaktadır: Efendimiz (s.a.v), “Ehl-i Beyt” tabiriyle hem

harine dönüşmesiyle “âl” haline gelmiştir.9

pak zevcelerini, hem de temiz neslini kast etmiştir.

Istılah olarak “Âl-i Resul” tabirinin kimi anlattığı

Söz gelimi Efendimiz (s.a.v), Hz. Zeyneb bt. Cahş

konusuna gelince, bu tabirin, Rasul-i Ekrem (s.a.v)

(r.anha) validemizle evlendiğinde bir düğün yemeği

Efendimiz’in ikinci kuşak dedesi (Abdülmuttalib’in

vermiş, yemeğin ardından her bir eşinin odasına gidip

babası, Abdimenâf’ın oğlu) olan Hâşim’in soyundan

kapıdan içeriye doğru seslenerek,

gelenleri anlattığı söylenmiştir. Bilindiği gibi Hâşim’in

“Selâmun aleykum! Keyfe entum yâ ehle’l-beyt?” (Allah’ın selamı üzerinize olsun. Nasılsınız ey Ehl-i Beyt?) diye seslenmiş, onlar da hayır ve aiyet üzere olduklarını bildirmişlerdir.5 Sahabe, “Ya Resulallah! Size nasıl salât edelim?” diye sorduğunda Efendimiz (s.a.v) şöyle cevap vermiştir: “Allahım! Hz. İbrahim’in âline salât ettiğin gibi Hz. Muhammed’e, eşlerine ve soyuna da salât et. Hz. İbrahim’in âline bol hayır ve bereket verdiğin gibi Hz. Muhammed’e, eşlerine ve soyuna da bol hayır ve bereket ihsan eyle” deyin.6 Bir diğer rivayette Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Kim bize, Ehl-i Beyt’e salavat getirdiği zaman tam ve bol ecir almak isterse, ‘Allahım! Âl-i İbrahim’e salat ettiğin gibi, Nebi Muhammed’e, mü’minlerin anneleri olan eşlerine, soyuna ve ehl-i beytine de salât et; zira Sen Hamîd’sin, Mecîd’sin’ desin.”7

dört

oğlundan

yalnızca

Abdülmuttalib’in

erkek

tarafından soyu devam etmiştir. Dolayısıyla “Âl-i Resul” tabirinin içine Abbâs, Hâris ve Ebû Tâlib’in evlatları girmektedir.10 Kendilerine zekât verilmeyen kimselerin “Hâşimoğulları” olarak tahsis edilmiş olması da bu görüşü destekleyen önemli bir husustur. Bir rivayette Efendimiz (s.a.v)’in, “Âl-i Resul, takva sahibi herkestir” buyurduğu nakledilmişse de, bu rivayet Hadis imamlarınca sahih bulunmamıştır (Aclûnî, Keşfu’l-Hafâ, 1/32). Ancak bu rivayeti anlam olarak destekleyen başka nakiller mevcuttur. Sahabe’den birçok kimsenin, takva sahibi olan bü- tün Müslümanların Efendimiz (s.a.v)’in

“âl”inden

sayılacağını

ifade

ettiklerini

görüyoruz. Dolayısıyla “Âl-i Resul” tabirinin, biri dar anlamda sadece Efendimiz (s.a.v)’in soyundan gelenleri, ikincisi biraz daha geniş anlamda Hâşimoğulları’nı ve en geniş anlamda bütün müttaki mü’minleri anlattığını söylemek gerçeğin ifadesi olacaktır.

4. Bu hususla ilgili olarak ayrıca bkz. 12/Yûsuf, 25, 93; 20/Tâ-Hâ, 132 5. Müslim, “Nikâh”, 87. 6. el-Buhârî, “Enbiyâ”, 12, “De’avât”, 32; Müslim, “Salât”, 69; en-Nesâî, “Salât”, 250; Ebû Dâvud, “Salât”, 185; İbn Mâce, “İkâmetu’s-Salât”, 25; el-Muvatta, “Kasru’s-Salât”, 22… 7. Ebû Dâvud, “Salât”, 183. 8. Mesela bkz. İbrahim b. Muhammed el-Hammûyî, Ferâidu’sSemteyn, II, 238; 9. Âsım Efendi, Kamus Tercemesi, III, 139. 10. Tecrid Tercemesi, V, 295; DİA, II, 305-6.

Sayfa V | [Tâhlil] Sayı: II, Hafta: II | sahniseman.org | [email protected]

[TÂHLİL]

Ehl-i Beyt Evlâd-ı Resul Resul-i Ekrem (s.a.v) Efendimiz’in bütün çocukları kendisinden önce vefat etmiştir. Sadece Hz. Fâtıma (r.anha) validemiz bunun istisnasıdır. Efendimiz (s.a.v)’in mübarek soyu da, Hz. Ali (r.a)’ın Hz. Fâtıma (r.anha) validemizle yaptığı evlilikten olan çocukları vasıtasıyla devam etmiştir. (Bkz, Tablo 1) Diğer kızları- nın hiç birisinin soyu devam etmemiştir. Dolayısıyla “Evlâd-ı Resul” denildiğinde aynı zamanda Hz. Ali ile Hz. Fâtıma (r.anhuma)’nın nesli kast edilmiş olur.

Bu evlilikten Hasan, Hüseyin, Muhsin, Ümm Gülsüm ve Zeyneb (Allah hepsinden razı olsun) dünyaya gelmiştir.

(Bkz, Tablo 2- aşağıda.) Muhsin küçükken vefat ettiği için Efendimiz (s.a.v)’in pak nesli Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin (r.anhuma) vasıtasıyla devam etmiştir. (Hz. Hasan (r.a)’ın çocukları için bkz. Tablo 3; Hz. Hüseyin (r.a)’ın çocukları için bkz. Tablo 4.) İslam kültüründe yaygın olarak kullanılan “Seyyid” ve “Şerif” tabirleri, ilgili kişinin Hz. Hasan (r.a)’ın veya Hz. Hüseyin (r.a)’ın soyundan geldiğini anlatır. Aşağıda bunları göreceğiz. Hz. Ömer (r.a), Efendimiz (s.a.v)’e hısımlık temin etmek maksadıyla Hz. Ali ile Hz. Fâtıma (r.anhuma)’nın kız çocuklarından Ümm Gülsüm’e talip olmuş ve kendisiyle evlenmişti (Efendimiz (s.a.v), “Kıyamet günü her türlü akrabalık ve hısımlık münasebeti kesilir. Sadece benim yakınlık ve akrabalığım devam eder” buyurmuştur.11) Bu evlilikten Zeyd ve Rukıyye isimli çocuklar dünyaya geldi. Ancak ikisi de vefat etti ve soyları devam etmedi. Hz. Ömer (r.a) vefat edince Ümm Gülsüm, Avn b. Ca’fer b. Ebî Tâlib ile evlendi. O vefat edince kardeşi Muhammed b. Ca’fer ile, o da vefat edince bir diğer kardeş Abdullah b. Ca’fer ile evlendi. Onunla evli iken vefat etti ve bu evliliklerin hiç birisinden çocu- ğu olmadı. Zeyneb’e gelince, amcasının oğlu Abdullah b. Ca’fer b. Ebî Tâlib ile evlendi. Ondan birçok çocuğu oldu. Onlar içinde sadece Ali ve Ümm Gülsüm yaşadı, diğerleri vefat etti.

11. Bkz. el-Hâkim, el-Müstedrek, III,142; el-Beyhakî, es-Sünenu’lKübrâ,VII, 64

Sayfa VII | [Tâhlil] Sayı: II, Hafta: II | sahniseman.org | [email protected]

Sayfa VIII | [Tâhlil] Sayı: II, Hafta: II | sahniseman.org | [email protected]

[TÂHLİL]

Ehl-i Beyt Dolayısıyla Ali ve Ümm Gülsüm’ün soyundan

validemiz vefat ettikten sonra evlendiği eşlerinden olan

gelenler de “Evlâd-ı Resul” sayılma payesini elde ederler.

çocuklarına, bilhassa Havle bt. Ca’fer adlı eşinden olan

Ancak onlar, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin (r.anhuma)’nın

Muhammed b. Haneiyye’nin soyundan gelenlere de

soyundan gelenlere kıyasla daha aşağı bir mertebede

“Seyyid” denilmiş ise de, tarih içinde bu isimlendirme

kabul edilmiştir. Bunun sebebi, Hz. Hasan ve Hz.

devam etmeyip ortadan kalkmıştır.14

Hüseyin (r.anhuma) efendilerimizin sahip olduğu yüksek mevkiin, kız kardeş- leri hakkında söz konusu olmamasıdır (Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin (r.anhuma)

“Alevî” Nisbesi

efendilerimiz hakkındaki hadis-i şeriler bunun en açık göstergesidir.). Hz. Ali (r.a), Hz. Fâtıma (r.anha) validemiz vefat edince, onun vasiyetini yerine getirerek Efendimiz (s.a.v)’in torunu (Hz. Zeyneb (r.anha) validemizin kızı) Ümeyme ile evlendi. (Ümeyme, çocukken Efendimiz (s.a.v) namaz kılarken sırtına binen torunudur. Efendimiz (s.a.v) o düşmesin diye secdeye giderken onu sırtından

Az önce Hz. Ali (r.a)’ın, Hz. Fâtıma (r.anha) validemiz dışındaki eşlerinden olan çocuklarına da –yaygın olmasa da– tarih içinde “seyyid” dendiğini görmüş- tük. Bilindiği gibi Hz. Fâtıma (r.anha) validemiz vefat ettikten sonra Hz. Ali (r.a) pek çok evlilik yapmış ve bu evliliklerden (Hz. Fâtıma (r.anha) validemizden olan çocuklarıyla birlikte) toplam 14 erkek, 17 kız çocuğu dünyaya gelmiştir.15

indirir, kıyama kalktığında tekrar sırtına alırdı.) Ancak

Hz.

Fâtıma

(r.anha)

validemiz

dışındaki

ondan çocukları olmadı.12 “Seyyid” ve “Şerif” Lakapları

eşlerinden olan çocukları ve onların devam eden

358/969 yılından itibaren Mekke emirlerinden Hz.

soyları tarih içinde kimi zaman “Seyyid” olarak, kimi

Hasan (r.a)’ın soyundan gelenlere “Şerif”, Hz. Hüseyin

zaman “Alevî”, kimi zaman da “Hâşimî” nisbesiyle

(r.a)’ın soyundan gelenlere de “Seyyid” denilmiş ve bu

anılmıştır. Aynı şekilde tarih içinde “Talibî” diye anılan

iki lakap, bu tarihten sonra İslam Dünyası’nda yaygın

kimseler de olmuştur. Bunlar da gerek Hz. Ali (r.a)’ın bu

olarak kullanılmaya başlamıştır.13

çocukları, gerekse kardeşleri Ca’fer b. Ebî Tâlib ve Akîl b.

Bu çerçevede soyu hem Hz. Hasan (r.a)’a, hem de Hz. Hüseyin (r.a)’a dayanan kimselere hem “Seyyid” hem de “Şerif” denilmiştir. Neseben iki yönden Efendimiz (s.a.v)’e bağlanmak haklı olarak müstesna bir

Ebî Tâlib’in çocukları için söz konusu olmuştur (Sehâvî, A.g.e., 2/421). Ancak Hz. Ali (r.a)’ın soyunu diğerlerinden ayırmak için “Alevî” tabirinin diğerlerine göre daha yaygın biçimde kullanıldığını söylemek gerekiyor.

şeref kabul edilmiştir. Meşhur Kelam alimi Seyyid Şerif Cürcânî bunlardan biridir. Hem anne, hem de baba tarafından Hz. Ali (r.a)’ın soyundan gelenlere “Seyyidu’s-Sâdât” denilmiştir. Ayrıca Hz. Ali (r.a)’ın, Hz. Fâtıma (r.anha)

12. Sehâvî, el-Ecvibetu’l-Mardıyye, 2/416-417. 13 13. DİA, XXXVII, 41. 14. DİA, XXXVII, 40. 15. Tablo 2’de zikrettiklerimiz, Hz. Ali (r.a)’ın çocuklarından tesbit edebildiğimiz 26’sının isimlerini ihtiva etmektedir.

“Itre” Rasul-i Ekrem (s.a.v) Efendimiz, Size iki şey bırakıyorum ki, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece benden sonra artık kesinlikle dalalete düşmezsiniz:

Sayfa IX | [Tâhlil] Sayı: II, Hafta: II | sahniseman.org | [email protected]

[TÂHLİL]

Ehl-i Beyt “Allah’ın Kitabı ve ıtretim, ehl-i beytim” buyurmuştur.16 Burada geçen “ıtre” tabiri, bir kimsenin soyu ve nesli demektir. Bu hadiste Efendimiz (s.a.v), “Ehl-i Beyt” tabiriyle “Itre” ta...


Similar Free PDFs