Title | [Tahlil] - Dr. Salah Muhammed Ebu'l-Hâc - Mutaassıp Olmadan Mezhep Mensubu Olmak |
---|---|
Author | Sahn-ı Semân |
Pages | 20 |
File Size | 533.7 KB |
File Type | |
Total Downloads | 26 |
Total Views | 98 |
[TAHLİL] Mutaassıp Olmadan Mezhep Mensubu Olmak Dr. Salah Muhammed Ebu’l-Hâc al-Balkâ Uygulamalı Bilimler Üniversitesi [Tahlil Hakkında] Sayı 07 Gündeme ilişkin hocalarımızın daha önce kaleme almış olduğu yazıları her hafta [Tahlil] dosyasında yayınlıyoruz. Hafta 07 Mezhep İmamı şer’î hükümleri Kur’...
[TAHLİL]
Mutaassıp Olmadan Mezhep Mensubu Olmak Dr. Salah Muhammed Ebu’l-Hâc al-Balkâ Uygulamalı Bilimler Üniversitesi
[Tahlil Hakkında]
Sayı 07
Gündeme ilişkin hocalarımızın daha önce kaleme almış olduğu yazıları her hafta [Tahlil] dosyasında yayınlıyoruz.
Hafta 07
Mezhep İmamı şer’î hükümleri Kur’ân ve Sünnet nasslarından ve Sahabe âsârından çıkartmak için ictihad eder. DR. SALAH MUHAMMED EBU’L-HÂC
FOTOĞFRAF: SELİMİYE CAMİİ © ANTON LEFTEROV
Sayfa I | [Tahlil] Sayı: VI, Hafta: VI | sahniseman.org | [email protected]
[TAHLİL]
İçindekiler Sahn-ı Semân İslamî İlimler Eğitim ve Araştırma Merkezi Eyüp Sultan Bulvarı N0:119 +90 212 613 1805 Eyüp - İstanbul 25 Mayıs 2016 Bu yazı; RIHLEDergisi 5-6. sayısından,
İçindekiler.......................................................................................................................................................I Giriş................................................................................................................................................................. II Mezhepli Olmak Mı, Mutaassıplı Olmak Mı? ...................................................................................III Dört Mezhepten Birine Mensup Olmak ............................................................................................. V İçtihad İddiasında Bulunmak ................................................................................................................VI Ehl-i Olmayanın Fetva Vermesi ........................................................................................................ VIII Mezhepler ve Stratejik Hesaplar .........................................................................................................IX “Taassup” Nedir? ........................................................................................................................................XI Sonuç ...................................................................................................................................................... XVIII Dipnotlar ................................................................................................................................................ XVIII
al-Balkâ Uygulamalı Bilimler Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Salah Muhammed Ebu’l-Hâc hocanın yazısından iktibâs edilmiştir. Türkçeye tercüme eden; Abdulkadir Yılmaz. Önemli Bilgilendirme; [Tahlil], dijital mecmuadır ve matbuu nüshası, abonelik sistemi bulunmamaktadır.
Yeni yetme müctehidler türedi ve dinine bağlı her Müslüman, büyük bir yalan ve iftiranın kurbanı olarak taassup damgası yedi.
Sayfa II | [Tahlil] Sayı: VII, Hafta: VII | sahniseman.org | [email protected]
[TAHLİL]
Giriş Çağımız insanının kahir ekseriyeti,birçok kavramı
kendi görüşüne zorlamak” olduğunun hatırlatılması
birbirine karıştırmaktadır. Bunun sebebi, dinimizin
gerekir. Yine hatırlatılması gerekir ki, taassupla
hükümlerini
gösterdiğimiz
suçladıkları fıkhî mezheplere mensup âlimler, asla bu
gevşeklik ile bizlere dayatılan iç ve dış ikirlerle
anlamda bir taassuba taraftar olmamışlardır; gerçek
mücadelede gereken ihtimamı göstermememizdir.
mutaassıp, kendilerinden başka merci tanımayan
Mevzubahis ikirlerden biri de, şu iki insan prototipini
ve herkesi kendi görüşüne zorlama arzusunda olan
öğrenme
hususunda
artık birbirinden ayırt etmeme eğilimidir: •
Ehl-i Sünnet çizgisinde yürüyen, dinî hükümleri
Ehl-i Sünnet’in fıkhî mezheplerinden birini takip etmek suretiyle öğrenen; bununla birlikte diğer mezheplerin de, ictihad yetkisi kabul görmüş müctehid imamların görüşlerinden teşekkül ettiğinin bilincinde olduğundan, onlara karşı son derece hürmetkâr olup saygıda kusur etmeyen, dinine bağlı Müslüman ile, •
İctihad seviyesine ulaşmadığı gibi konunun ehli
herhangi bir kimseye de tabi olmayıp hükümleri heva ve arzularının kendisine sunduğu şekilde kabullenen; Kur’ân ve mütevatir hadis gibi güçlü delillerle tearuz halinde olduğu için bir kısmını büyük imamların almayıp terk ettiği bir takım rivayetlerin zahirine tutunan, bu da yetmiyormuş gibi kendi görüşünü kabul etmeyenleri bid’atçilik, tadlil, tekir vb. ile yaftalayan kimseler… “Şimdi (düşünün bakalım), yüz üstü kapanarak yürüyen mi hidayet üzeredir, yoksa doğru yolda düzgün yürüyen mi?” (67/Mülk: 22) İnsanı en fazla dehşete düşüren manzaralardan biri de, istikamet sahibi Ehl-i Sünnet mensuplarına, kimi yolunu şaşırmış bağnaz kimselerce taassup yaftasının yapıştırılmasıdır. Bu gerçek mutaassıplar, kendileriyle aynı ikirleri paylaşmayan kimseleri sapkın ve mutaassıp olmakla suçlamaktan hiç çekinmezler. Hal böyleyken taassubun ne olduğu kendilerine sorulacak olsa bocalar, akıl ve ilim sahibi hiç kimsenin kabul etmeyeceği tuhaf cevaplar verirler. Bu gibi kimselere, taassubun “zannî olan bir meseleye kat’îmiş gibi bakmak, fer’î meselelerde ihtilafı kabul etmemek ve karşısındakini
kimselerdir. Konuyu biraz daha açıklığa kavuşturmak için öncelikle âlimlerin ve imamların yolu olan “mezhep mensubu olmak”la, bid’at ve heva ehlinin yolu olan “taassub”un arasını ayırmamız gerekir. Ancak bu şekilde bu karanlık dehlizlerden kurtulabilir ve Rahmânî nurun aydınlığında selamet sahiline ulaşabiliriz: “Ölü iken dirilttiğimiz ve kendisine insanlar arasında yürüyebileceği bir ışık verdiğimiz kimse, karanlıklar içinde kalıp ondan hiç çıkamayacak durumdaki kimse gibi olur mu?” (6/En’âm: 122)
Sayfa III | [Tahlil] Sayı: VI, Hafta: VI | sahniseman.org | [email protected]
[TAHLİL]
Mezhepli Olmak Mı, Mutaassıplı Olmak Mı? Mezhep mensubu olmakla ilgili konuları ve bunu yeren kişilerin şüphelerine karşı yaptığımız
# Elçisinin elçisini, elçisinin razı olduğu şeye muvaffak kılan Allah’a hamd olsun!
eleştirileri, el-Medhal isimli kitapta genişçe ele aldık.
Hz. Peygamber’in (s.a.v.) vefatından sonra
Bu kitaptakilere ilaveten şunları söyleyebiliriz:
çeşitli bölgelere dağılan Sahabe-i Kiram da aynı yolu
Bir mezhebe mensup olmak, Rabbimizin bizi
izlemiştir. Onlardan her biri, bulunduğu bölgede tabi
yönlendirdiği hak yoldur: “Eğer bilmiyorsanız zikir (ilim) ehline sorunuz.” (16/Nahl: 43)
olunan, taklit edilen birer imam olmuştur: Nitekim Şah Veliyyullah ed-Dihlevî şöyle der:
Hz. Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) sünneti de bunu aynen destekler. Gerek Medine’de, gerekse diğer bölgelerde meydana gelen sayılamayacak kadar çok örnekte Hz. Peygamber (s.a.v.) ictihad ehline verdiği talimat ve onaylarda bunu ortaya koymuştur. Biz burada sadece onun, Yemen’e gönderdiği sırada Hz. Muaz’dan (r.a.) ictihad etmesini talep ettiğini gösteren örnek ile yetineceğiz. Hz. Peygamber Efendimiz (kendisini Yemen’e kâdı ve öğretmen sıfatıyla gönderirken) Hz. Muaz’a sordu:
“Hz. Peygamberin asrı sona erdiğinde Sahabe-i kiram çeşitli bölgelere dağılmıştı. Onların her biri, bulundukları coğrafyada, birçok yönden kendisine iktidâ edilen kimseler olmuştur. Yeni meydana gelen olaylarda kendilerine fetva sorulmuş, onlar da bildikleriyle yahut ortaya koydukları ictihad neticesinde oluşan kanaatleriyle bunlara cevap vermiştir.” 2 İşte fıkhî mezheplerin tohumları, Sahabenin büyüklerinin eliyle böyle atılmıştı. Medine’de Zeyd b. Sabit, İbn Ömer ve Âişe; Şam’da Ebu’d-Derdâ, Ubade
# Ey Muaz! Nasıl hüküm vereceksin?
b. Samit; Mekke’de İbn Abbas, İbn Zübeyr; Kûfe’de
Muaz cevap verdi:
ise, Ali ve İbn Mesud… (r.anhüm). Allah (c.c.) onlara
# “Allah’ın Kitabı ile…” Hz. Peygamber yine sordu: # (Aradığın hükmü Allah’ın Kitabında) bulamazsan? Muaz: # “Allah Rasülü’nün sünneti ile…” Hz. Peygamber yine sordu: # Ya orada da bulamazsan? Muaz: # “O konuda reyimle ictihad ederim.” Bunun üzerine Hz. Peygamber şöyle dedi:
fetvalarını muhafaza edecek talebeler nasip etmiş ve her biri farklı yetenek ve seviyede olan bu talebeler, onların fetvalarını kendilerinden sonra gelenlere aktarmışlardır. İbn Cerir bu konuyla ilgili şunları söyler: “Sahabenin –İbn Mesud dışında– fetvalarını ve fıkıhla ilgili görüşlerini kayda geçen tanınmış öğrencileri yoktu.” 3 Böylelikle meşhur İslam beldelerinde birçok müctehid imam ortaya çıkmıştır. Bunlar Sahabe ve Tabiîn’den tevarüs ettikleri fıkhî meseleleri kendi şehirlerinde kayıt altına alıp kurallaştırmışlardır. Bu yüzden, Sahabe ve Tabiîn’in mezhepleri bu
Sayfa IV | [Tahlil] Sayı: VII, Hafta: VII | sahniseman.org | [email protected]
[TAHLİL]
Mezhepli Olmak Mı, Mutaassıplı Olmak Mı? bu müctehidlere nispet edilmiş ve onların ismiyle tanınır hale gelmiştir. Mezheplerin kendilerine nispet edilişi, bunları ilk defa ortaya koydukları için değil, bilakis
o mezhebi oluşturan meseleleri naklettikleri, delillendirdikleri ve üzerine yeni hükümler tefri ettikleri içindir. Mustafa el-Hınn bu konuda şöyle demektedir: “… sorun şu ki, mezhep imamlarının, (adlarına izafe edilen) mezhepleri kendi başlarına kurdukları zannedilir. Gerçekte Ebu Hanife, imamı olan İbn Mesud’a; Malik, imamları İbn Ömer ve İbn Abbas’a; Şaiî de aynı şekilde bu zatlara tabidir. Sahabe, Allah’ın kendilerini dini tebliğ ve Hz. Peygamber’in getirdiği emaneti yerine ulaştırmak maksadıyla seçtiği kimselerdir. İmamların yaptığı şey yalnızca, Kitab, Sünnet ve Sahabe görüşleri ile onların ictihadları doğrultusunda kendi kaidelerini ve ictihad esaslarını ortaya koymaktan ibarettir.” 4 Asırlar boyu ümmet, dört mezhepten birine tabi olagelmiştir. Bu konuda muteber hiç kimsenin bir itirazı olmamıştır. Herhangi bir müfessiri, muhaddisi, usulcüyü veya fıkıhçıyı ele alalım; mutlaka bir mezhebe mensup olduğu görülecektir. Buna örnek olarak birçok ismi zikredebiliriz: et-Tahavî, ez-Zeylaî, el-Aynî, İbn Abdilberr, Kâdı İyâd, el-Beyhakî, el-Hatib el-Bağdâdî, İbn Asâkir, İbn Salâh, en-Nevevî, el-Irâkî, İbn Cemâa, İbn Hacer, es-Sehâvî, es-Suyûtî, el-Cessâs, en-Nesefî, İbn el-Arabî, el-Beğavî, İbn Kesir, elBeyzâvî, ez-Zerkeşî, İbn el-Cevzî, İbn el-Hümâm, esSerahsî, el-Bezdevî, İbn el-Hâcib, İmamu’l-Haremeyn, el-Gazâlî, eş-Şirâzî, es-Sübkî, İbn Kudâme ve bunlar dışında tarihte var olmuş birçok İslam âlimi…
el-Yâi’î konuyla ilgili şunları söyler: “İslam tarihini inceleyen kimseler görecektir ki, dört mezhebin yerleşmesinden sonra gelmiş bütün imamlar, ıslahat erleri ve önderler bir mezhebe mensuptur. Tarih, bibliyografya, siyer ve tabakat kitaplarında bu gerçek tüm açıklığıyla ortadadır.”
Sayfa V | [Tahlil] Sayı: VI, Hafta: VI | sahniseman.org | [email protected]
[TAHLİL]
Dört Mezhepten Birine Mensup Olmak Mezhep mensubiyetini inkâr eden kişiler,
Mezhep müntesibi olma konusunda ümmetin ortaya
aslında din imamlarının izlediği yolu inkâr etmiş
koyduğu bu icmâ, -bir kısmına geride değindiğimiz-
ve onların bu konuda ortaya koyduğu icmaa aykırı
birçok sebebe istinad eder. Bu mezhepler, mensubu
hareket etmiş demektir:
olan âlimlerce ortaya konan kesintisiz bir çaba
“el-İfsah’ta şöyle geçer: Dört mezhepten birini taklit etme ve hakkın bu dört mezhebin dışına çıkmayacağı hususlarında icma vardır.” 5 Konuyla ilgili olarak âlimlerimiz şunları söylemiştir: Allame ed-Dihlevî: “Ümmetin tamamı, ya da şöyle diyelim: ümmetin muteber olan bölümü, tedvin edilip sağlaması yapılmış olan şu dört mezhepten birini taklit etmenin caiz olduğu konusunda, günümüze kadar görüş birliği içerisinde olmuştur. Ayrıca malum olduğu üzere ümmetin maslahatı da bu yöndedir; özellikle de himmetlerin azaldığı, neislere düşkünlüğün çoğaldığı ve herkesin kendi görüşünü beğendiği şu günlerde…” 6 Maliki Fakihi el-Hattab: “Taklit:
Delilini
bilmeden
bir
başkasının
görüşünü almak demektir. İctihada ehil olmayan kimselerin müctehid imamlardan birini taklit etmesi vaciptir. Bu konuda kişinin âlim olması veya olmaması bir şeyi değiştirmez. Âlimlerin genelinin görüşü bu yöndedir.” 7 Fakih ‘İlîş8: “İctihada
ehil
olmayan
kişilerin
taklitte
bulunması vaciptir. Bu meseleyle ilgili Ehl-i Sünnetin icmâı vardır.” 9 İmam İbn Kudame: “Fer’î meselelerde taklit icma ile caizdir. Bu meselenin delili icmâ’dır.” 10
sayesinde, alabileceği son şekli almış ve kemale ermiştir. Dolayısıyla, bu mezhepleri atıp yerlerine başkalarını ikame etmemiz için elle tutulur bir sebep göstermek mümkün değildir.
Sayfa VI | [Tahlil] Sayı: VII, Hafta: VII | sahniseman.org | [email protected]
[TAHLİL]
İctihad İddiasında Bulunmak Allâme el-Kevserî bu noktada şunları söyler: “İşte mezhepler bu şekilde tesis ve tespit edilmişlerdir. Ahir zamanda şeriatta liderlik taslayıp, insanlara bu mezhepleri terk ederek onların yerine ikame ettiği kendi ictihadı ile amel çağrısı yapan, bunu yaparken de kendini gösterme arzusundan başka herhangi bir nedene dayanmaksızın mezhepsizlikteki liderliğini oturtmaya çalışan birisi ile karşılaştığınız zaman biliniz ki, bu mezhepler ve onların tabileri, bu vehim ve vesveseleri nasıl isimlendirecekleri konusunda şaşkınlık içindedirler. Acaba bu vesveselerin sahibi, meczupların yattığı hastaneye kaldırılmaması hata olan bir deli midir, yoksa akıllıların, bu adamın delilerin akıllılarından mı yoksa akıllıların delilerinden mi sayılması gerektiği konusunda bir türlü karar veremedikleri, her iki grup arasında gidip gelen birisi midir?!” 11 Âlimler, sırf Allah’ın dinine sımsıkı sarıldıkları ve O’ndan korktukları için, ulaşılması zor bir mertebe olan mutlak ictihad yolunu kapatırken, aslında dini oyuncak haline getirmenin önünü almışlardır. Yoksa onlar, ictihadı sonra gelen âlimler için mümkün olmayan bir şey olarak görmezler. Ve yine bu yüzden âlimler, dört imamdan sonra bu tür ictihad iddialarını kabul etmemişlerdir. İşte Celaleddin es-Suyuti örneği! Bu zat ictihad iddiasında bulunduğunda, sahip olduğu
vecihli olarak ortaya koyduğu meselelere yer vermiş ve eğer kendisi en azından, ictihad mertebelerinin en düşüğü olan Fetva ictihadı konumunda ise, müctehidlerin koyduğu kurallar muvacehesinde bu vecihlerle ilgili bir tercihte bulunmasını istemişlerdir. Bunun üzerine esSuyutî yoğunluğunu mazeret göstererek herhangi bir şey yazmadan mektubu iade etmiştir.” eş-Şihâb er-Remlî ise şöyle demiştir: “İctihad mertebelerinin en düşüğü olan Fetvâ ictihadı mertebesinin bile ne kadar zor olduğunu idrak edenler, şunu çok rahat fark eder ki: Mutlak ictihad bir yana, fetvâ ictihadı iddiasında bulunan kişi, kendi konumunu belirlemede bocalayan ve düşüncesi karışık bir kimsedir. Böyle bir kimse kör kuyuya gözü bağlı inen kişi gibidir.” “Mutlak ictihad mertebesinin ne olduğunu az çok anlayan kimse, utanır da, bu zamanın âlimlerinden kimseye mutlak müctehid vasfını vermez.” “Şayet İmamu’l-Haremeyn ve Gazâlî gibi büyükler, mezhep içi ictihad mertebesine bile varamamışsa, onların söylediklerini dahi doğru anlamaktan aciz olan kişiler, daha büyük bir mertebeyi: “mutlak müctehidliği” nasıl iddia edebilir? Subhanallah! Bu kocaman, asılsız bir iddiadır.”
yüksek konuma rağmen çok şiddetli bir tepkiyle
eş-Şems er-Remlî babası Ebu’l-Abbas er-Remlî’den
karşılaşmıştır:
naklediyor:
Nitekim İbn Hacer el-Heytemi bu konuda şöyle demektedir: “Celaleddin
“Celal’e (es-Suyutî) tevcih edilen, menkul hilai meselelerden oluşan 18 fıkhî soruya vakıf oldum.
es-Suyutî
ictihad
iddiasında
bulunduğunda muasırları buna topyekün bir tepki göstermiş ve kendisini eleştirmişlerdir. Bu âlimler, kendisine gönderdikleri mektupta, Şaiî fakihlerin iki
Bunların yaklaşık yarısını ez-Zerkeşî gibi müteahhir âlimlerin sözlerine dayanarak cevapladım. Ancak geri kalan soruları cevaplayamayacağımı belirtmeliyim; zira sadece bir cahil ya da fasık tercihe karşı cüretkâr
Sayfa VII | [Tahlil] Sayı: VI, Hafta: VI | sahniseman.org | [email protected]
[TAHLİL]
İctihad İddiasında Bulunmak davranabilir.” “12
insanlara
İyice düşünün! Bu imamlar, mezhep içi tercihte
insanlar ihtilaf kapsını kapatmıştır. Âlimler de, yetersiz
bulunan; ancak buna ehil olmayan kişileri cehalet ve fasıklık ile nitelemiştir. Hal böyleyken, daha doğru dürüst düşünme yetisine sahip olmayan insanların, kendi arzu ve eğilimleri doğrultusunda mezhepler arası yaptığı tercihe ne demeli! Böyle bir kişinin içinde bulunduğu durum ne olur? Hocamız Allame Abdulkerim bir defasında şöyle demişti: “Dört mezhep arasında (gelişigüzel) tercih yapmak fasıklıktır!”
verilmesinden
Hak
hepimize
selamet
görüşleriyle amel etmeye yönlendirmiştir.” 15 Allame Ali Haydar: “Müteahhir çoğalmasından kapandığı
versin.
İmam Gazâlî: “İctihad mertebesine varmayan kişiler –ki asrımızda yaşayan herkesin durumu bundan ibarettir– kendilerine bir mesele sorulduğunda sadece imamının nakletmek
suretiyle
fetva
fakihler,
korktukları
hususunda
farklı
için
icma
hükümlerin
ictihad
etmişlerdir.
kapısının Nitekim
mevcut 4 mezhepte yeterli hükümler mevcuttur. Ancak Müslümanlardan bir gruba –Şiiler’e– göre ictihad kapısı
Âlimlerimiz konuyla ilgili şunları söylemiştir:
mezhebini
dolayı
olduklarını beyan edip herkesi mensup olduğu mezhebin
halen açıktır.” 16 Cenâb-ı
korkulduğundan
verebilir.
Mezhebinin o konuda zayıf olduğu kanaati kendisinde hâsıl olsa bile mezhebini terk etmesi caiz olmaz.” 13 Hafız Zehebî: “Günümüzde yalnızca bilinen 4 mezhep kalmıştır. Müctehid olmak bir yana, bu mezhepleri bile hakkıyla bilen kimse çok azdır.” 14 Tarihçi İbn Haldun: “İslam memleketlerinde taklit, dört imamla sınırlı kalmış, bunların dışındaki imamları taklit edenler inkıraza uğramıştır. İlimlerin ıstılahları dallanıp budaklandığı, ictihad mertebesine ulaşmak adeta imkânsız hale geldiği için, bir de bu mertebenin ehli olmayan, görüşüne ve dindarlığına güvenilmeyen
Sayfa VIII | [Tahlil] Sayı: VII, Hafta: VII | sahniseman.org | [email protected]
[TAHLİL]
Ehli Olmayanın Fetva Vermesi Bu yazının hacmi müsaade etmediğinden
Bu zavallı bilmez ki, Hz. Peygamber bunu, ictihada
konuyla ilgili daha fazla nakle yer vermeyeceğiz. Zaten
ehil olan kişiler hakkında söylemiştir. İctihada ehil
dinine samimiyetle bağlı Müslümanlar için, yaptığımız
olmayan bunun gibi kimseler ise isabet dahi etse, ecir
bu alıntılar kâidir. İslam âlimlerinden derlediğimiz
kazanmak şöyle dursun, ağır bir vebal altına girer.
bu sözler, farklı konum ve coğrafyalarda bulunan
el-Hattabî yukarıdaki hadisi şöyle açıklar:
zamanımız müftüleri arasından basiret sahibi olanlar için aynı zamanda birer öğüt ve ibrettir. Zamane müftüleri, hiçbir bilgi ve dirayet sahibi olmadıkları halde Allah’ın dinine karşı o denli cüretkârdırlar ki, en derin fıkhî problemleri çözmek onların birkaç saniyesini alır ve nihayetinde akla zarar fetvalar verirler: “Ama gerçek şu ki, gözler kör olmaz; göğüsler içindeki kalpler kör olur.” (22/Hac: 46) el-Yâi’î der ki: “Zamanımızda bir mezhep takip ederek fıkıh tahsilinde bulunmamış kimi şahsiyetler, olsa olsa oradan buradan aldıkları bir fıkıh kültürüne sahip olmuşlardır. Sahip oldukları bu bir nebze fıkıh birikiminden dolayı kendilerine daha önce hiç okumadıkları bir mesele hakkında sual edilse –ki daha önce hiç okumadıkları meseleler hayli çoktur– sadece birkaç dakika belki de daha az bir s...